Prensesim...
Ve prensesim...
Mesafelerin inadına seviyorum seni... Çünkü seni sevmeyi bıraktı mi köpek gibi ölürüm ben. Biliyorsun, ömür boyu hapis yedim ben senin boynuna. Hüznü sevenler Derneğinden yazıyorum sana. Kabulleniyorum suçumu, mutluluk şarkıları yerine arebeks dinledim. Yazmayı yasaklamiştın, yasaklarını çiğnedim. Şarkı dinlemek yoktu, ağlamak yoktu, hastaneye gitmek yoktu, hele grip olmak hiç yoktu. Biliyorum kadınım, ben sadece yağmura eşlik ettim. Hem benimkisi aglamaktan sayılmaz ki, Gülüşüm kuru olmasın diyedir... Göğsüne şiirlerimi etiğim kadınım... Sen radyolar hep başkasının şarkılarını çalıyor diye kendi şarkısını yazan bestekârım... Alfabe ağacım... Edebiyata yoksulluk çektiren kadınım... Şiirlere boyun eğdiren yürek işçilerinin mâdeni... Aşkın tefsiri... Sıralı cümlelerle zincirleme kazaya kurban giden genç şâirlerin sanığı... Noktasız virgülsüz yazılmış bir öykünün hüzünlü prensesi... Ama üzülme prensesim... Beyaz kalemli prensin geldi. Yanında kurulmasını bekleyen cümlelerini âzâd ederek... Demiştim sana güzelliğin aynaları tehdit ediyor prensesim. seni en iyi ben bilirim. Ama anlatamam... Biliyorsun, ben Edebiyattan sıfır çeken bir şâirim... Oysa sadece seni yazarken imlâ kurallarını ezip geçtim... Çünkü sen nereme baksan, oramda bir kalp ağrısı başladı... Sevmenin imlâsı oluyormuş be pamuk prensesim... Haaa bu arada "Edebiyattan sıfır çektim" derken. Yanlış anlaşılmasın.. Ben Edebiyat bilmem. Sadece içimi dökerim... Bakın yağmur durdu, ben hâlâ dökülüyorum... Ömer Altıntaş |