Tafoni
Havada bir rafadanlık sarısı
beyaza karışmaya meyilli bir umursamazlık masanın bacağı kırık, zigon sehpa alaycı. Sokakta, ıslak yağmurları örten karanlığın perdesi göz gözü görmezken; iki el, bir cinayetten dönüyordu ve kapı arkasında boğdular bir ıslığı. Ben bunu gördüm. Oysa gece ne çok karanlık ne çok fenayken yol ortasına saç telinden daha ince bir köprü kurdum. O sırat değildi sen de müstakim. Geçébildiğim kadar geçtim dilimin yarasıyla yaprakları kestim ve ağzımın ićinde birikti tırtıl tozu. Ben onu yuttum. Karanlıktı ve geceydi biri birinin ödüne işiyordu/korkunun rengi sarı boğaz duvarından yukarı çıkmıyordu hiç bir isyan. kelimeler kiilometre taşları gibi uzun ve bir ölmek büyüyordu hem ağrılı hem sancılı. Ağzımın kuyusundan onu ben doğurdum ve tiril tiril mendilime bohçaladım karanlığı. Ben bunu sustum. |