GİDEN SEVGİLİYE
Bu hangi mevsimdir hâlâ kapında,
Hâlâ aynı renk ve aynı kızıllık. Beni de piştiğin, belâ kabında, Beklet ölüler gibi taa bin yıllık. Sırtımda yorgun zamanların kürkü, Kulağımda tarihin kırık sesi. Sana gelsem dilimde eski türkü, Bırakıp arkamda başka herkesi. "Hoş sohbet bulmasan şu semâda sen, Elekten bir tanesi geçmez unun. Düşman işgâline uğrasa ülken, Kalesi düşer en şanlı ordunun." İki ayrı kutup gibiyiz hep zıt, Bilinmeze konuk; zarf içinde zarf. Aşkın yazıldığı mukaddes yazıt, Tek kelimesi sensin; gerisi harf. Bir doldu, bir boşaldı akıl tası, Manâ tılsımını yitirdi güzün. Çizildi maveraya haritası, Hayalime kazıdığım o yüzün. "Sönmüş lâmbalar, kokulu tütsüler. Odamı aydınlatır yalnız şamdan. Adını kalpten bir kalemde siler, Geceyi bulmadan daha akşamdan." Önce renklere, sonra sana küssem. Alıp başımı sensiz bir diyar tutsam. Yine de sığmaz hiçbir yere cüssem, Dağ başlarında kendimi unutsam. Bir kırık havadır bu, bir uzun dem. Şahlanır kanatlarınla kâinat. Saçlarımı okşar uykumda annem, Bana uzanmayan eline inat. "Ayna düştü; gölgen kaldı perdede, Suretin ibaret oldu hayalden. Yok gökte izin, siman; ne yerde de, Kuşlar intihar etti bu melâlden." Gidiyorsun! Zaman kesik ve çabuk. Bir asır gibi geçiyor her bir an. İçimdeki yaran bağladı kabuk, Sen beni hâlâ seni unuttum san. Ne bugün, ne yarın, ne dün, ne şimdi; Sanma ki seni bir gün unuturum! Sana aşk bahçesini açan kimdi? Bıraktığın tek gülü kuruturum. "Bir ırmaktan, bir ırmağa akışın, Suyun kenarına çekilir sınır. Özleminle üşüsem de her kışın, Ne çıkar; ruhum, hüznünle ısınır." |