yılkı
tugayın hayalet kapısından hırçın bir büyük l çiziyor
termal düşünceler kesik kesik göz çukurlarında ve onun sağrısı çizik urgan ve kenevir boğumlu ilmek yelelerini kıstırmış yağmur sicim ve soğuk ’’ela! ela!’’ diyor eskilerden sanki bir ünleme ’’ela. moxti...’’ o güzel hayvan dönüp bakmıyor nedendir seviyor beni eşiniyor yemekhanenin çöplüğündeki ekmek ölüleri acaba diyorum yetiyor mu onlara kışın esrik buğusunda sokuluyorlar biri birine uykuya alacalı bir düş vururken şöyle yoruyorum şerre: o güzel insanlar bindiler o atlara akibetleri belirsiz rotaları cehenneme kadar gidiyor atlar? onlar yılgın. yılkı. etime giren o eski metal gibi sızısı sakin hummanın. içimdeki şaha koca bir l çiziyor. |