mektup
yalancı musalar, göğü yarmıştı ikiye
bıçaklanmış bir budaktan arta kalan yılanla metalik kuşlar göç yollarında homurdanıyordu başkalaşmış güneş böyle bir zamanda yalnızca bir gaz bulutuydu ve herkes bilirdi ki deniz karışacaktı tekrar düşmanlıklar ve isyanlar suya indirildiğinde uyuyakalmıştı paslı bir salgın kaldırımlarda kimse basmak istemiyordu bu evsiz, pasaklı ve çirkin kokuya girdaplar kendine acıkmıştı oysa kurtarıcı bir mezmur lirlerden tinerle kazınabilirdi yani pek de karmaşık değildi herhangi bir şehrin geometrisi sabahın ergen vakitlerinde uykulu bir hayatın sabununu çalmak gerekiyordu nasırları yumuşatıp kınalara bulamalıydı yaraları biraz kan aksa geçecekti bu baş ağrısı benzin kokulu bir döngüyle her şeyi kan tutuyordu tüm sokaklar kış köşesiydi ve çıplak uyunmuyordu ateşi özleyen kundakçı kibritsiz kalınca sözgelimi ölgün bir yulaf tırpana susayınca ne önemi vardı ki jüpiter’in ya da pervin’in? pekala çözülmeden de yaşanabiliyordu çarşambanın anlamı şişelenmiş mezbaha kokusu gibi sarıyordu yemekleri mecburiyet gidilen yerler sözde bizimdi, görülmeyenler yarınların denklemin öte yanı kusursuz bir sıfırdı ellerine yapışmayan, gözlerine batmayan böyle durumlarda ruhunun derisini yüzmeye gerek yoktu çünkü içimiz zaten tuz tutmuştu mektupla yollanmış gümüşi bir silah çalıntı puluyla kapılarımıza dayandığı saat okumaya ihtiyacımız olacak siyah önlük, kurşun kalem ve kara tahta imzalanacak. |
ZorDem'in yaptığı yoruma gıpta ile sayfadan ayrılıyorum, iyi şiirdi.
Nicelerini okuruz inşallah.