11
Yorum
30
Beğeni
5,0
Puan
1833
Okunma

yalancı musalar, göğü yarmıştı ikiye
bıçaklanmış bir budaktan arta kalan yılanla
metalik kuşlar göç yollarında homurdanıyordu başkalaşmış
güneş böyle bir zamanda yalnızca bir gaz bulutuydu
ve herkes bilirdi ki deniz karışacaktı tekrar
düşmanlıklar ve isyanlar suya indirildiğinde
uyuyakalmıştı paslı bir salgın kaldırımlarda
kimse basmak istemiyordu bu evsiz, pasaklı ve çirkin kokuya
girdaplar kendine acıkmıştı oysa
kurtarıcı bir mezmur lirlerden tinerle kazınabilirdi
yani pek de karmaşık değildi herhangi bir şehrin geometrisi
sabahın ergen vakitlerinde uykulu bir hayatın
sabununu çalmak gerekiyordu
nasırları yumuşatıp kınalara bulamalıydı yaraları
biraz kan aksa geçecekti bu baş ağrısı
benzin kokulu bir döngüyle her şeyi kan tutuyordu
tüm sokaklar kış köşesiydi ve çıplak uyunmuyordu
ateşi özleyen kundakçı kibritsiz kalınca
sözgelimi ölgün bir yulaf tırpana susayınca
ne önemi vardı ki jüpiter’in ya da pervin’in?
pekala çözülmeden de yaşanabiliyordu çarşambanın anlamı
şişelenmiş mezbaha kokusu gibi sarıyordu yemekleri mecburiyet
gidilen yerler sözde bizimdi, görülmeyenler yarınların
denklemin öte yanı kusursuz bir sıfırdı
ellerine yapışmayan, gözlerine batmayan
böyle durumlarda ruhunun derisini yüzmeye gerek yoktu
çünkü içimiz zaten tuz tutmuştu
mektupla yollanmış gümüşi bir silah
çalıntı puluyla kapılarımıza dayandığı saat
okumaya ihtiyacımız olacak
siyah önlük, kurşun kalem ve kara tahta
imzalanacak.
5.0
100% (18)