ALİ'YE VARAMAZ
Nûr-i zikrullâhı almayan kimse,
Zikir ile mevtâ olmayan kimse, Yaradan’ı kul’da bulmayan kimse, İmâm-ı Ali’ye varamaz aslâ. Ezelde pîrine ikrâr vermeyen, Kırklar meclîsinde ceme girmeyen, Yedi güzellerle sohbet etmeyen, İmâm-ı Ali’ye varamaz aslâ. Erenler evinde aş yiyemeyen, Nâmerd nefsi ile baş edemeyen, Ehl-i beyt’e gözünden yaş dökmeyen, İmâm-ı Ali’ye varamaz aslâ. Ecel şerbetini içemeyenler, Ölüp, vücûd kabrine girmeyenler, Fenâ’dan Bekâ’ya göçemeyenler, İmâm-ı Ali’ye varamaz aslâ. "Yahyâ Sâlih", Hakk’a vâsıl olmayan, Halk içinde Hakk’la konuşamayan, İlm-i ledünniye vâkıf olmayan, İmâm-ı Ali’ye varamaz aslâ. Yahyâ Sâlih Altındağ. (Fakirullâhmelâmî) İstanbul. 27/07/2014/Pazar. Nûr-i Zikrullâh: Zulmeti defeden zikir. (Anmak) Mevtâ: Ölüler, ölmüşler, cenâzeler. Yaradan: Allâh. Kul: Allâh’a göre insan. İmâm-ı Ali: İslâm’ın Dördüncü halîfesi. Hz. Ali (k.v.) Efendimiz. Ezel: Başlangıcı olmayan, her zaman vâr olan. Pîr: Yaşlı ihtiyâr. Bir tarîkatin kurucusu. İkrar: Açıktan söylemek, kabûl ve tasdik etmek. Cem: Toplama, bir yere getirme. Sohbet: Konuşma. Aş: Yemek. Nâmerd: Korkak, sözünde durmayan, alçak, insanlıktan habersiz. Nefs: Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zâtı olan, kendisi. Ehl-i Beyt: Ev halkı, çoluk çocuk. Peygamberimizin âilesi. Ecel Şerbeti: Ölüm içkisi. (Bîhurûf Zikir) Vücûd kabri: Ten, beden, insanın vücûdu. Fenâ: Yokluk, yok olma, kendi varlığından geçmek. Bekâ: Devamlılık, ebedîlik. Derviş: Gönlü mânevîyatla zengin olan fakir. Yahyâ: İbrânîce’de (Tanrı Lütûfkârdır) anlamında. Hakk: Doğru, gerçek. Vâsıl: Ulaşan, erişen, kavuşan. Halk: İnsan topluluğu, insanlar. İlm-i Ledün: Allâh katındaki bilgiler. Vâkıf: Bilen, haberi olan. |
Kalemin susmasın
___________________________________Selamlar