ReyyanKondu beyaz kelebek omzuma bir yaz günü, Dedi: Taşı bu yükü, artık mahşere kadar! Belki kutsal bir hicran, belki aşkın düğünü, Uyanırken Adem’in gözünde hatıralar. Bedenimde med vakti; damarımdan taştı kan, Yüz binlerce hikâye kıyıya vurdu birden. Ölüm-yaşam içinde dipsiz kuyuydu insan, Yer gayyadan kızgındı, sema ağır demirden. Ak göğsünden gecenin aşk içtim yudum yudum, Islak kaldırımlara yüzünü çizdim Reyyan. Bimekan ninnilerle izbelerde uyudum, Her sabah sol yanımdan bebek doğurdu zaman. Kâh yüzümdeki çizgi, kâh saçımda ak oldun. Sokaklar volta attı üzerimde her akşam. Sahipsiz bir kalenin burcunda bayrak oldun, Senle açıldı kapı, seninle kapandı cam. Soğuk avuçlarımda bir rüyanın telvesi... Öptüm yanaklarından ufuktayken güneşi, Aksetti kulağıma bir yavru ceylan sesi, Ansızın soluverdi dağların menevişi. Köpürdü denizlerim yolum tükendi Reyyan, Henüz sana ermeden kıyıya vurdu gemi. Bu beden neden yanık, bu gönül neden üryan, Neden yüklendim söyle bunca hüznü, matemi? Nasıl ağır bir bilsen hicranına tahammül! Emret, tutsun elimden artık o yaz o bahar; Açsın menekşe leylak, açsın papatya ve gül! Hangi dilde duasın hangi dilde intizar? Sanma ki bir leyleğin armağanısın Reyyan. Teheccüd duasısın, yarım kalan uykusun. Geceyi mahkum eden, ayı küstüren leman, İki dağ arasında Hacer’i bulan susun. Esirgeme gölgeni, biraz koynumda uyut! Kim demiş babaların sinesi soğuk olur. Seni söylüyor her an sabra sığınan umut. Bir yağmur tanesine binip pencereme vur. İştiyak ateşiyle kuruyan dudaklarım, Serçe gibi tünedi merhametine Reyyan. Sensiz eksik mutluluk ve her tebessüm yarım; Aç artık sürgüleri, al cennetine Reyyan! |