SARI GOCUKLU KADIN
- TÜM ANNELERİN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN-
Başında Tokat yazması, Üç şirin çocuğu, Bir de sarı gocuğu ile tanınırdı, Mahallesinde. Düşüklerini kendisi bilir, Fakat kimse bilmezdi. Sessizdi. Her sabah koşarak çıkardı işe, Her akşam bitkin dönerdi evine. Evde kocası karşılardı onu. Henüz çıkarmadan sarı gocuğu, Koklamadan sarılıp çocuklarına, Bir sopası vardı yemekten önce. Sonra yaşlı gözleriyle, Sofra kurar, Ekmek ve iş yapardı. Ancak sopayı yumuşatır diye, Sarı gocuğunu asla çıkarmazdı… Kocası akşama kadar yatar, Sopa atar, Yemek yer, Akşam olunca da kahveye çıkardı. Omzunda siyah seküsü, Elinde oltu taşı tesbih, Ve bu gün de karısını dövmüş olmanın gururuyla, Kubarır, kabarır, Kendini essahtan bir adam sanırdı. Çayları çoğu zaman hesaba yazdırırdı, Sarı gocuklu karısının hesabına… Sarı gocuklu kadınsa, Önce çocuklarını koklar, Karınlarını doyurur. Yerlerine yatırır. Bulaşıkları yıkar. Çamaşır asar. Ve kocasının ardından En gün görmemişinden, Küfürleri basardı içinden, Yanakları kızararak.. Gece yarısı zil çalar, Sarı gocuklu kadın kapıyı açar, Sonra kocasının gönlünü yapardı. Adam hala tespih sallardı. Bağırır, çağırırdı. Alışmıştı sarı gocuklu kadın, Aldırış etmezdi , Morlukları da hiç geçmezdi, Ancak hayat buydu Kadın doğmuştu sonuçta… Gençliği, çocukluğu köyde geçmişti, Çok dayak hikayesi dinlemişti, Annesinden, teyzesinden, O da kızlarına tembihlemeliydi, Kadın kısmı susmasını bilmeliydi… Köyde daha zordu hayat. Kızgın güneşin altında eksik etekler, Tarlada çapalar la, Ev de bitmeyen iş ve sopalarla, Haşır neşir olunmaktaydı. Şehirde ise fabrikalar vardı. Yorucu oluyordu çalışmak. Ancak, on saat kocadan ve sopadan uzak Kalmak da vardı işin ucunda… Aslında her iki yerde de, Cennet annelerin ayağındaydı, Ve ayakların her adımında sopa vardı, “Karnından sıpası, sırtından sopası” derdi eskiler, Yenilerse, Marka giydiler, giydirdiler Kılık düzelttiler. Sonra dövdüler. Ne kadar olsa da, daha medeniler… Hatta dünya emekçi kadınlar gününde, Nutuk çekmekte, Anneler günün de hediyeler vermekteler, Sahibi bulundukları kadınlarına… Bu gün mahalle de bir telaş var, Bir gazete, elden ele dolaşmakta, Vah! Vah! Tüh! Tüh! sesleriyle bağrışmaktalar, Renkli bir gazetenin, kara haberine. Gazete de sarı gocuklu kadın, Başındaki Tokat yazmasıyla, Yerde yatmakta, Kocası başında çömelmiş, Kuruyan geçim kaynağına, Hüngür hüngür ağlamaktaydı. Haber, renkli gazete de şöyle duyrulmaktaydı; “Dikkatsiz bir kadın pencere silerken, Yedinci kattan düşmüş, düşer düşmez can vermişti” Alt başlık ise; “Kocası perişan olmuş, üç şirin çocuk öksüz kalmıştı.” Haberin hemen sağ tarafında, Ünlü bir kadının mayolu fotoğrafı durmakta. Etrafında meraklı bakışlar, Kameralar, flaşlar… İkinci sahifesinde ise, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı, Ekmeğe yapılan zam, Ünlülerin gece hayatı, Sonra yeşil sebzelerin faydası, Bulmacalar vs. vs. Çoktan da çok renkli gazete de… Sarı gocukta ise yer yer kan kırmızısı Ayağında terlikleri yoktu, Cennette görmedim, Ne bileyim… Öylece yere kapanmıştı, Henüz hiçbir hediye alamamıştı üç şirin çocuktan, Ne emekçi kadınlar gününde, Ne de anneler gününde… Belki de; Yılın annesi seçilir gittiği yerde, Sadece hafızalar da kalan, Başında Tokat yazması, Sırtında sarı gocuğu Üç te şirin çocuğu… Şimdi ağıtlar söylenirmiş mahallesinde; "Sırtından çıkarmadan sarı gocuğu Öksüz bırakıp gitti üç şirin çocuğu, Anaların bitmez imiş çilesi Sopa hazır az doluysa filesi" diye... Toprak ve Kar’dan- C.EROĞLU Aslında destan bitmezdi de, bütün anaların kutladığımız analar gününde ellerinden öpesim gelir, ancak ne kadınların çilesi, ne de sarı gocuklu kadının hikayesi tükenir. Saygılarımla... |
Yürekten kutluyorum efendim.Saygılarımla.