İTİRAF EDİYORUMŞiirin hikayesini görmek için tıklayın ’’Şairler, çocuklar gibi hayallerle eğlenir.’’ Anatole France
70 li yıllarda çocuk, 80 li yılların ortalarında gençtim. O zaman dilimini anlattım, biraz gerçek, biraz kurgu. Özünde yaşadım ama anlattıklarımı. Cüsseli, iri yarı biri vardı yukarı mahallede. Bana bir yumruk atsa, yarısı boşa giderdi. Zayıf, tüy siklet bir çocuktum o zamanlar. Şiirde sözünü ettiğim kıza asıldı bir gün. Peşinde dolanıp duruyor. Dedim ki, ’’Bırak o kızı. O kız benim.’’ ’’Hayır, sen devreden çıkacaksın, o kız benim.’’ dedi. Senin değil, benim derken, yaradana sığınıp bir yumruk attım. Ahhhh anam! bile demedi. Sanki sinek kondu suratına. Kaçamadım da. Peşimden yetişti, ’’ öyle atılmaz yumruk, böyle atılır. ’’ dedi. Dudağıma yapıştırdı yumruğunu. Dişim kırıldı. Hala da kırıktır o dişim. Hatırası kaldı. Kıza gittim söyledim, ’’ Bak dedim, bu senin eserin. ’’ Güldü halime. Çocukluk mu desem, gençlik mi? Aradan zaman geçti, sonra tabi o kız da ailesiyle birlikte mahalleden taşındı gitti. Sağ sol davasından değil ama, bu kız yüzünden bayağı sopa yedim. Tatlı bir anı olarak kaldı. Ne vakit aynada kendime baksam, kırık dişimi de görürüm. Gülerim tabi. Mahallemizin en güzel kızıydın, Zengin züppeler aklını çelse de, Kimseye gönül vermezdin, Salına salına yürür, Tüm mahalleyi başına toplardın, Hani bir keresinde dudağım patlamıştı da, Küçük kardeşimin eli çarptı demiştim ya, İtiraf ediyorum, dayak yemiştim, Sana baktılar diye kavga ettiğim çocuklardan. Sen mersedesle giderdin iki adımlık yere, Ben tabana kuvvet koşardım peşinden, Her defasında soluk soluğa kalır, Tutmazdı sanki bacaklarım, Kaç gece kapınızda nöbet tutmuştum, Kaç defa taş atmıştım camınıza, Bir kerecik görebilmek uğruna, Hani bir keresinde kırılmıştı ya koca cam, İtiraf ediyorum camınızı ben kırmıştım o zaman. Okul kantinine her gün yolum düşmezdi, Çıtır simitleri suyla katık yapar, Bol köpüklü ayran niyetine içerdim, Hani bir keresinde sana simit ve ayran almıştım da, Kendim, aç değilim demiştim ya, İtiraf ediyorum param çıkışmamıştı o zaman. Senin hayallerin bile bir başkaydı, Limuzin araban olmalıydı, Göz kamaştırıcı yatın, Gerdanlığın, tek taş pırlanta yüzüğün, Bense hayallerimde hep seni yaşatırdım, Hani defterinin son sayfasına, “Seni Seviyorum” diye yazmışlardı da, Disipline göndermiştin ya tüm sınıfı, İtiraf ediyorum, işte o bendim. Kötü adamlar her defasında, Rüyamın içine girerler, Seni benden alır ve giderlerdi, Bense yine boynu bükük kalırdım, Çınar ekmek fabrikasından sütlü ekmek alırdın ya, Ekmeği kıskanırdım o an, Pamuk ellerinde ben yokum diye. Hani bir keresinde ekmek aldığında, Yere düşmüştü ya hepsi, İtiraf ediyorum, ben düşürmüştüm, Belki elimi tutarsın diye. On sekizinci yaşında on sekiz şehir dolaşmıştın, Sabah İstanbul’da, akşam İzmir’de gönül eğlendirirken, O zamanlar iş aramakla meşguldüm, Varoşların kalabalık mekanlarında, Kah otobüs beklerdim, Kah otostop yapardım eve dönmek için. Soğuk çorba boğazıma düğümlenir, Kaldıysa, çayın olanını içerdim, Soframızda ekmek bulunurdu da, Çoğu zaman et olmazdı, İtiraf ediyorum, sana hasret olduğum kadar, Yıllardır pastırmalı kuru fasulyeye de hasretim… Seni birkaç saniye de olsa görebilmek bahanesiyle, Marketten satın aldığım sütleri evinize kadar getirirdim, Hani bir keresinde kapıdan çıkarken,dilenci sanmışlardı da, Demir iki buçukluk uzatmıştı ya baban, İtiraf ediyorum, o bendim, Hala saklarım, hatıra niyetine… Sen ulaşılmazdın, dünyalarımız farklıydı, “Seni hayallerimde yaşatıyorum” demiştim de, gülmüştün bana, Önce hayallerin öldüğünü çok sonraları öğrendiğimde, İtiraf ediyorum, seni öldürememiştim kalbimde, Evliliği düşünmüştüm de çocuk aklımla, Alacağım maaşın makyajına bile yetmeyeceğini Düşünememiştim… Şimdi yıllar geçti, Sen hayallerine kavuştun, kavuşmasına da, Evlendiğin adam dirlik vermiyormuş, Tanıyanlardan işittim mutsuzmuşsun, İki çocuğun varmış, biri kız biri erkek, Ben mi? Boş ver beni desem de, Yine seni düşünmekle meşgulüm… Vecdi Murat SOYDAN (Yaşanmamış Aşkların Şairi) 04/08/2005, Mihalıççık/ESKİŞEHİR |