Geçmişin tüm lekeleri göz diplerimde...
Neredesin, gün karasına düştü yüzüm, kara bir bulut baş ucumdan geçerken, geçmişin tüm düşleri göz bebeklerimde seyir halinde ve sen, umutlarımın içindeki düşlerimken, zamanın koyu bir dalgası yüreğimde...
Bu gün pazar ve ben yine seni özleyeceğim, dalından birçok sonbahar yaprağı düşecek, içimde bir çok titreyişler olacak, eminim sen yine kendi kendine dudak büküp, sinsi bir gülüşün ardına sığınacaksın… Yine titreyecek dizlerim, yine havalanacak yüreğim geçmişin rüzgârı ile, bahse girilmiş ömre uzayacak sözlerin tümü, tek tek gömülecek geçmişin gölgesine. Ben yine, usanmadığımı sanacağım seni sevmekten, yine bir rüzgâr dağılacak yükseklerden buralara, benim düştüğüm bu çukurlara doğru Ve ben yine hayata söyleneceğim terk ettiği ben ve yürek çarpmalarım için… Ve ben yine düşe kalka yürüyeceğim tozun dumanın peşinden... Ellerim titriyor, bakışlarım bulanık, geçmişin tüm lekeleri göz diplerimde ve ben, yine arsız bir rüzgârın sürüklediği, anıların peşine düşeceğim şüphesiz… Ve gözlerimden düşen tüm yaşlar, göğsüme yıkılırken, ben, geçmişin bezmişliği ile geleceğin korkularını, yaşatırken bedenime yok oluşa uzayacak, bir yürüyüşte olacak rotasız adımlarım… Koca bir boşluk bu, yol aldığım derinlikler, koca bir yaşam bu, gömülen anılarla, koca bir boşluk bu, tüm isteklerin gömüldüğü, koskoca bir yaşam bu, tüm öfkelerin içine sığmadığı... Bilerek veya bilmeyerek, aniden bir yürüyüş esnasında zaman kavramını unuturcasına geçen zaman içinde, bir anda aniden kendini karanlığın içindeyken attığın bir şaşkınlık feryadı ile kendine geldiğinde ayrılık düşlerinin verdiği içsel sıkıntı ile insanın canı daha çok yanar… O anda birden tüm kalabalıklığın gelir aklına. Gülümsediğin zamanlarda başının dönmesini hatırlarsın ve unutamadığın sevgili kahkaha sesleri düşer aklına ki işte o an yeni bir haykırış yükü ile acılanır insan… Kaç yıllık yaşam kovalamacasıydı bu ve kaç yıla sığan bu acılanmaların sonu nereye uzayacak… Mustafa yılmaz |