Yalım_ ateş yaratır yosunların üzerinde eriyen gün ormanın gölgesinde kalır gurup karanlığa yontukdüz kollarını uzattığında nefretle beslenen günü ardına kırpıp uzaklaşır yalnızlıklar ölüm mağaralarına bağrı buza kesinceye kadar üstüne gelir bulutlar kutbun baygın parlaklığı özentisinde kalan ay affet atam _ eriyen ruhum sürgünde kıpkızıl tükenen gençliğim güneşin üstüne konan hüzün kin sazının her kirişinde öfke parlıyor pul pul karanlık döken yıldızlar üzerine çaktığında ışık huzmelerinde sapsarı aç bakışlar titreyen söğüt dalları gibi kıpırtılı ağır ve hazin yalınkat füsun köşeleri taştan odama çatırdayan yıldırım ve kıyıma inanan bulutların yüreği kuşları almış akışına _ nereye varır bu koşturmaca meraktan sordum pencereme kuyruğunu kamçı gibi vuran rüzgara ötelerde bir yerlere giden başka bir hayatı yadsımadan güne sararmış yamaçlarda kanat sesleri yankılanıp apaçık sorulara yenilmiş dostlarım gibi ay eriyor kentin üzerine karanfiller serperek artık birbirine dost kuşaklar yetişsin gök kapıyı çaldığında yer yarılmadan boş bulunduk ... |