Babama Türkiye'den HaberlerBabamın bir evi yok; çatısı, penceresi hatta kapısı da Nasıl duruyor o daracık, üstelik de çok karanlık o yerde Boylu boslu, kocaman adam; öylece hareketsiz, öylece sessiz... Havasız, güneşsiz o yerde yalnız, tek başına korkusuz Ne yapıyor aç-susuz, sıkılmıyor mu hiç? Neden demiyor ki: "kızım susadım, koş bir bardak su getir" Yoksa hiç susamadı mı? Kim bilir beni göremediğinde, çiçeğinden istiyordur! Bir bardak su değil mi, yağmurdan da isteyebilir! Sahi, masası da yok, kalemi, defteri, gazetesi, matematik kitabı da Almadan gitmiş; unutmuş olmalı, şansa bak, problem de çözemeyecek! Öğrencileri de gelmez artık, kime ders anlatacak Onlarca bilgiyle çok sıkılacak çok, benim babam orada tek başına... Mesleğine aşık o değerli öğretmen, o çalışkan insan Okumadan, yazmadan, eğitmeden, öğretmeden Bilimden, ilimden, demokrasi ve laiklikten, tarih ve coğrafyadan Yeryüzü şekillerinden, haritalardan, dünyanın nasıl döndüğünden Atatürk’ün dehasından, devrimlerinden, kazandığı savaşlardan Türkiye Cumhuriyeti’ni nasıl kurduğundan 23 Nisanlar, 19 Mayıslar, 30 Ağustoslar ve 29 Ekimlerin öneminden Kız çocuklarının okuması gerektiğinden Kadın-erkek eşitliğinden, çağdaş uygarlığın vazgeçilmezliğinden Savaşla değil barışla, silahla değil akılla medeniyetlerin kazanılacağından Aydınlık yarınlar için aklı hür, fikri hür olunması gerektiğinden Yargının bağımsızlığından, hak ve hukuktan, adaletten Nasıl söz edecek benim babam, kıymetli öğretmenim!.. Eksikliğin büyük, yerin doldurulamaz, ey benim aydınlık yüzüm... Ah babam ah! Dürüstlük abidem, ben seninle ne kadar özgürmüşüm Ben seninle ne kadar büyümüşüm, ne çok şey öğrenmişim Ve ben seninle ne kadar zenginmişim, ne çok güzellik toplamışım Şimdi sensizlik ve öksüzlük yanı başımda, ellerim boş... Merak edersin biliyorum ülkemden manzaraları. Anlatayım: Senden sonra sağımız-solumuz düşmanla doldu, hayat çekilmez oldu Türkiye Cumhuriyeti’nde hainler, yağmacılar, gözü doymazlar, teröristler çoğaldı Atatürk düşmanlığıyla büstler, heykeller yıkıldı, kırıldı, kitaplardan Ata’m çıkarıldı Ormanlar yandı, seller, depremler, zarar-ziyan çoğaldı, ambarlar boşaldı Tarım ve hayvancılık öldü, buğdayın boynu büküldü Et de, ot da, tahıl da, bakliyat da Avrupa’dan, ithalat baş tacı... Medeniyeti böyle yakaladı memleketim, kendi çiftçisini bitirerek Kendi tohumunu yasaklı kılarak, yok ederek, dışa el açarak... Elimiz kolumuz bağlandı, terör can üstüne can alıyor Dilimiz susmayı öğrendi(!), güneşimiz çalındı, yollarımız daraldı Ve sen gittin ya babacığım huzur da, sevinç de kalmadı Barış unutuldu; kavgalar, savaşlar, yok oluşlar dörtnala... Gün olmuyor ki gözlerimiz şehit haberiyle yaş dökmesin Gün olmuyor ki öksüz-yetim, biçare eş, ana- baba feryat etmesin... Son sözüm ne biliyor musun babacığım? Sen gittin gideli; güneş yüzümüze bakmaz oldu, ay sırtını döndü Yıldızlar, gökkubenin diktiği siyah elbiselerle dolaşıyor Anlayacağın, yokluğun karanlığımız, zindanımız Yokluğun en derin acımız, aç ve susuzluğumuz, bilgiden yoksunluğumuz... Hadi hoşçakal, yatma vaktin geldi babacığım.Saat 23:30 Uykunu kaçırdımsa ve canını sıktımsa bağışla beni Ne yapayım, bugün toprağı öptüğün gün 13 Eylül Ayrılığımızın sonsuz yılı, kederimin ölüm yıldönümü Tıpkı on bir yıl öncesi gibi acım taptaze, yangınım büyük Ve ben seni çok özledim ve biraz da dertleşmek istedim Sonsuzluğum, bitmeyen acım. Babam!.. Rukiye Çelik Ankara 13 Eylül 2017... |