Yerçekimim.
"Ekmek şarap sen ve ben
birde sabahın dördü." İhsan Yüce. Suskudan kadınların tenleri boyu üşüyordum Bu bir sıtma nöbeti dedim kendi kendime Ağzında tuzlu su ağzında ağzın çirkinliğime ağladım. Hükümsüzdür bu yara diye bağırdım parçaladım urbamı beni sevemezsiniz beni sevmemelisiniz Yanıyorsun dedi Annem ıslaktı havlu. Elleri düşüyordu annemin ben peşi sıra üşüyordum Hayır yanmıyorum diye bağırdım çatal sesli ergenliğimle... Koltuk altlarım ilk tüylendiğinde izledim kendimi aynada terledim sonra koktum kendime... Martılar gelirdi o zamanlar göğe gemi seslerine karışırdı ellerim çoğumuz çocuktuk kimimiz gocuk sünnetlik yüreğimizle top oynar dururduk... ip atlardı Ayşe ,Ilık sütleri götürürken Işık ip urgan oldu urgan yağlandı ilmek atıldı Tabureye çık son isteğin bir ekşi yeşil Elma yağmurda gülüşler vur geç yıka göm sırada ki. Bu bir sıtma nöbeti dedim kendi kendime annem ölmüştü galiba ıslak değildi havlu havlu da yoktu galiba... İçerledim herşeye Bağırdım öfkeyle Tanrı’ya bütün bir yılgınlığımla... Ben bir kadın gördüm sızlıyordu elleri. Dilsizler kentten sürülsün denildi bütün bir dilsizliğimle sustum yüzüne Ellerimi ikiye bölüp pay ettim göğe ve toprağa martılar gelmiyordu artık şekilsiz kuşlar vardı omuzlarımda misal böldürcün yahut öldürgeç en şekilsizini öptüm yağmur vardı ağzımda kezzap ağzında ağzın çirkinliğime ağladım... Belki şimdi bir gemi gelir diner gideriz dedi yorgundum yutkundum oturduğum soğuk taş üstünde... |