Esir Şehrin İnsanı
Yine bir günün sonu, gecenin başlangıcı olan saatlerdeyim.
Karanlıklarda dağılan yüreğime, bir nebze güneş sıcaklığının vurmadığı şu vakitlere hapsolmuş biçare vaziyetteyim. Kaçıncı sigara söndürüşüm ya da yakışım bilmiyorum. Ama yine uğradı kapıma ilham denilen dert ortağım. Yüküm çok ağır.Sanki omuzlarımda taşıyormuşum gibi tüm acı denilen kasvet çuvalını. Kaldıramıyorum artık, dermanı kalmadı sol tarafımın.Tükendi zaman merhemim. Esir olmuş bedenim şehrine ne senden ne de şehrinden vazgeçebiliyorum. Zor.Çok zor.Sensiz bu şehirde, seni düşünerek yaşamak gerçekten çok zor. Özlem; hiç bu kadar zorlamamıştı gönül kapımı. Hatıralar; hiç bu kadar yakmamıştı kül olan bedenimi. Sabır denen taş hiç bu kadar sert çarpmamıştı ruhuma. Dün yine sokağına geldim. Saatlerce senin odanın penceresini gözledim.Bekledim, bekledim, bekledim.Senin beni beklemediğin kadar ben seni bekledim.Biliyor musun seni beklemek bile çok güzel.Sen gelmesen de ben beklerim seni. Biraz eksik gibiyim sanki.Yarım kalmış tamamlanmamış gibi. Dünya denilen fotoğraf karesinde makasla kesilmiş gibi adeta. Yarım gönül, yarım beden…Gamzende bıraktığım buse bile yarım. “Mecburiyetleri olan insanın ayrılık daha beter yakar yüreğini.” Demiştim bir şiirimde. Ne de doğru değil mi.Sen benim olmayacak mucizem olarak kalacaksın bu dünyada. Bir buket sevdam.Bir tutam hüznüm. |