Garip bir hâdise...
“müzik ne garip bir hâdise”
düşünce beşikte sallanırken, ruhumun merdivenleri çekiliyor ayaklarımın altından hislerimi düşüncelere çevirirken dünyanın en berbat tercümanı oluyorum böyle iç sesim uzaklardan geliyor, bol hışırtılı radyo hesabı böyle anlamsızken daha da anlamlı biliyorum, aklımı şansa düğümlediğim zaman en çok kalbim of çekiyor içimde bir aynayı yumrukluyorum durmadan kırıldıkça başka bir ayna sırıtıyor karşımda gözlerimi kapatıp kahve içiyorum sonra saçlarımın âsiliğini rüzgarın koynuna bırakıp eşofmanla yürüyorum kırık kaldırımlardan delice bakışlarımın delici bakışları arasındaki mesâfede beyaz güvercinler topluyor hayal kırıntılarını ellerim ceplerimde dolaşıyorum her sonbahar gibi yarım bir ezgi dudak kenarımda ayılıyor yüreğim ayazda... ben idam ipleriyle ip atlayan bir çocuğum esâsen hayatın çatık kaslarının üzerinde oturup ayaklarını sallayarak elma şekeri yiyen bir haylazım... feleğin çemberleri sokağın başındaki çocuğun bisikletinde dönüyor ve duruyor ekmek fırının önünde o hüznü kolunun altında bir somon ekmek gibi taşıyan çocuk bana herşeyin gereksiz olduğunu hatırlatıyor iki cümle yazarız üzerine de alkışlarlar şimdi midenin suçu yok, gözler doymuyor ego doymuyor çocuk... “insan ne garip bir hâdise” diyorum bu kez alınmamış bir intikamın koşar adımları gibi yaşıyor hırs ile dolan gözler hayatı nasıl süzer çocuk? yanlış süzüntülerin sızıntısı mı bu? dudaklarımdaki ezgi başa dönüyor sokak bitti, içimdeki yolları yeni döşemiştim oysa “şiir ne güzel hâdise” diyorum son kez paketleyip kalbimi, hediye etti bana geri” ✒T.Y. |
hayatın çatık kaslarının üzerinde oturup
ayaklarını sallayarak elma şekeri yiyen bir haylazım...
Bu nasil guzel bir betimlemedir. Alkisliyorum.