KIZIL GÜLÜME
“””fakat
şimdi biraz uzaklaş biraz daha nefes ucum bile değmesin sana yoksa usul usul susarım””” **************************************** Sen dedin de ben, Hayır mı dedim ? Ben sessizce çöllerime dönerim. Sen iste ! Fizan’a bile giderim ardıma bakmadan. Yeter ki sen susma ! Sen susarsan evren susar. Hilaller öksüz kalır surlarda. Gül-i zar lar öksüz kalır, Bülbüller öksüz kalır. Şiir’in ahengi biter. Sen susma ! Hiç dinmesin bu rüzgar Sen susma ! Ağlamasın şiirler. Ben giderim. Yeter ki sen susma. ”Nihali kadi dilcuying sening şahi güli terdür, Dahaning taze gonca ruhluk gülbergi gabardür.” FURUGİ Bir fidan kadar zarif olan sevgili, senin dilciğin, gerçekte gülün teridir Dahası,yeterli olmayanı,açmakta olan goncanın ruhu, yaprağı ve üzerindeki çiy damlasıdır FURUGİ Burada, Furugi : “Fidanlık” sorsa da muammasında, Biz; kızıl gülü, Çiğ damlasının bile etkileyeceğini biliriz. Onun duygulandığında; Kekelediğini, Konuşamadığını da biliriz. Zaman zaman ağladığını da. Sonra da dedim ki: Kızıl şafakların ey kızıl gülü Dor at yelesinde salınma yeter Terk ettim diyar-ı Mısır’ı,Nil’i Yeter ki sözümden alınma yeter …..VE “Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil” Diyordu Nef’i Ve ardından Fuzuli “Gerçi ey dil yâr içün yüz verdi yüz mihnet sana Zerrece kat’-ı mahabbet etmedün rahmet sana” Diyordu amma Ey İstanbul ! Ülgerçi yine anlamadı beni Kalemine kırmızı kurdela bağlayıp Mısra mısra geziyormuş şiirlerde :::::::::::::::::::::-0-:::::::::::::::::::: O ŞEHR-İ İSTANBUL Kİ KENT İÇİNDE BİNBİR KENT OSMANLIYA OLMUŞTUN ASIRLARCA SEN BAŞKENT DÜNYALARA BEDELSİN NERDE EŞİN MENENDİN BÜYÜLERSİN İNSANI HER YOLCUYA BİR DERBENT :::::::::::::::::::::-0-:::::::::::::::::::: Sen ki Ey İstanbul Her şaire bir durak Her sevdaya bir uğrak Sevenlere bir liman olmadın mı ki Can içinde canan’ın,gözlerine bakan ben Dedim ki ey sevgili Düşün “Beni böyle bitkin Seni düşünürken düşün” Tebessüm oluşsun dudaklarında Şimdi eski yokuşlarını aradığın bu kentin Sokaklarında Zaman ötesini düşlemektesin Dinen fırtınanın sessizliğinde Haliç’e demirlediğin ela bakışlarınla Ağlamaklısın Offfff,off Tarihten bir yaprak düşerken yere Senin de gözlerin doldu kızıl gül Her hazan yürekte açarken yara Söyler misin sana no/ldu kızıl gül Nedim’i del/eden Lalezarlarda Bülbül şeyda oldu Ah-ı zarlarda Kızıl gül açmıyor nevbaharlarda Mana aleminde öldü kızıl gül Sen Dede efendi’den “”””Yine bir gül-nihâl aldı bu gönlümü Sîm-ten, gonca-fem, bî-bedel ol güzel âteşin ruhleri yaktı bu gönlümü Pür-edâ, pür-cefâ, pek küçük, pek güzel Görmedim kimsede böyle dil - rübâ Böyle kaş, böyle göz, böyle el, böyle yüz â’şıkın bağrını üzmeğe göz süzer El-amân, el-amân, her zamân ol güzel””””” Bu segah şarkı’yı dinlerken sen Ben ise kendi çölümde İnleyen bir nağme eşliğinde Ağlamaklıydım Sen musiki bahçelerinde dolan Fasıllara eşlik et Benli duyguların demlensin Sûzinak deryasında Ey İstanbul Ufuklarını süzen Sularında yüzen bir fırtınanın Esrarlı Ecesine selam söyle De ki: Yürek yangınlarını söndürme Yansın Bir semahta Mevlana ile Dönsün Bu dönüşün bir ucunda sen Diğer uçta ben Kavuşuruz kim bilir Sadık Dağdeviren Aşık Lüzumsuz |
Bunun için şehrin kargaşasına rağmen halen vazgeçilmez olması. Bunun içindir her cefasına rağmen yaşanası yaşanılası. Yorum satırlarıma sayfalarca kelimeler doldurabilirdim ama zaten yazılacak tüm övgüler şiirin içerisinde saklı. Derine en derine ineninden di, ışıkla kalınız efendim.