ZATEN ARAMIZ AÇIK OLAN GECENİN TANTANASINA BİR SONE
Asırlık çınarın içinde yuvalanmış, sırtı pek kurtçuğundur,
Görülmeyen tepetaklak dans edişlerinin resmi. Hazan gelmiş, ortalıkta keyfe keder turalıyorken, Sonbahar ne yapsın. Hey be umutlarım; dün yanımda adeta sırdaşımken, şimdi neden uzaklardasın. Yutturmacalar-kandırmacalar senfonosini dinletemiyor felek, tanburu kırık. Kılı kırk yaran, elleri nasırlı kocakarılara hasret kaldık. Yaşlı deniz feneri, Abuk-subuk dalgalara karşı, başı dimdik yalnızlığın emsalsiz abidesi. Anlaşılan o dur ki, hiçbir şeyler olamamıştır derdinin çaresi. Notaları eğri-böğrü fi tarihli bir türkünün son aryasını mırıldanan Deniz kenarında yosun tutmuş, kırık dökük tahta bank; Nice ilk aşkları, adeta hafıza kartı gibi sakladığın muhakkak. Fırlama düşünceleri ağzında salyalar üzerime salan da kimdir. Amma da seviyorlarmış ha, bitmedi anıların omuzumda oynadığı bildirbir. Çık ortaya lan, hani bana küfür eden nerdesin ey gece. Bi dakika, cep telefonuma mesaj atmış, görüşürüz akşama diye. Dışarı çıkayım da, çisil çisil yağan yağmurdur, belki aklımı başıma getirir. Fırsat bu fırsat, kapı eşiğinde tüneyen yalnızlıktır, şemsiyenin altında mutlu. Düşüncelerin neden renkleri mat, yüzleri solgun, durumları yamru-yumru. Bir söz söylenmiyor, bu kadar alınganlık mı olur kırılgan düşlere. Çözülemez labirentlerde kayboluş hikayeme ekledim, tanımıyor beni özlem. Nereden çıktı karşıma şimdi, dört işlemden sonraki, beşinci işlem. Düttürü havalarda bir kandırmaca festivali, anlayan beri gelsin. Gün batımı; bu ne çabukluk, ansızın yanı başımda bitiverdin. Laf tanımaz ki, kafası esti mi dağları taşları aşar. Bıktım be, hüsrandır başka işi gücü yok, hep bana sarmalar. Asırlık köy çeşmelerinde suskun unutulmuş şarkılardır, Flu zamanın, kaybolmuş yaşamlarını içlerinde saklarlar. Yaşam yorgun, çiçekler solgun, kendiliğinden kapanıyor perdeler, pencerelerde. Kaçıp göçecek yerim yok ki; maziyi yapmışlar taş bir silindir, sürerler üzerime… |