4
Yorum
24
Beğeni
0,0
Puan
707
Okunma

Bir el daha indi dudağıma
yaraların sarıldığı yerden öpücük kondu
susturuldu sesim
susturucu takılmadan
daha 18 yaşına gelmeden öğrendim korkuyu
cesareti de o zamanlar yeni tanıdım
bacağı kesik masaların üstünde
boş bir kovan olarak kaldım
belki bir patlamaya kurban gider sesim
tırnaklarım balkondan aşağıya atılır
gecenin harmanlığına
boş çakmaklarla itilirim
korkuyorum öpülen her yaradan
tekrar sarılmadan vurulmaktan
bir el indi kulağıma
kuşların gözleri alabildiğine boncuk
duymadıklarımı da duydum
bir çay geçiyor çınarın altından
hissetmeyi daha 18 yaşına gelmeden öğrendim
ayaklarımı soğuk sular kesti
içini boşaltıp masadan tamamladım
ben bir ağaç değildim
ama bir daha gelsem öyle yaşardım
yüzümde her şey var
bir zeytini koparabilirsin
içeriye sarışınlar giremez demiyorum
akıyor yağ dirseklerimize
bir ekmeği alabilirsin
gözlerim çarmıha asılı
tut tutabilirsen bayım
yüzümde annemin hayalleri var
karnınız açtır
buyurun oturun bayım
geçti gitti
içeri girmemişti oysa
kapıya paralel bir biçimde
şapkasından tanıdım
fötr bir şapkaydı
yüzü kapalı her zamanki gibi
ayakkabıları ses çıkarmıyor
sanki susturulmuş
yaşı en fazla 18
ceketi terk edilmiş yokluğa
daha anlatacak çok şeyi vardı
ama
bir el daha indi dudağıma.
’Gök çe’