İÇİMİZDEKİ ACI
Damlaya damlaya göl olan acılarım var bu aralar.
İstisnasız her acı katran karası geceleri doğuruyordu içimde, Bir acı ki zehiri saçılıyor her bir hücreme.yan komşum geliyor acımın üzerine, Dilinde bir kaç nasihat,elinde bir kap yemek ile yanı başımda yine. Çocukluğumun kanayan dizleri kabuk tutmuyordu nede olsa,Ağaçtan meyve çalmaya da benzemiyordu üstelik. Minareyi çalan kılıfını hazırlamak zorundaydı çünkü. Ne vardi ki yağmur en çok kirlenmiş insanların ihtiyacıydı, Gök gürültüsü mü dediniz? Korkakların bağırmaya korktuğu bir iç sesiydi adeta,öylesine hırçın ve delirmiş gibice. Bir meczup önlüğü giydiriliyordu işte aşk denen illete. Aşk denilen illet evet ! Çoğu kez papatyaların uğrunda heba edildiği, Fallara bakılıp kısmet denildiği.. Tutmuyordu oysa,ne bir şarkı ne bir şiir aşkın yerini. Usul usul izliyordu simitçi Mehmet amca. Hiç görmemişti çünkü beni böyle yapayalnız, Aşk mıydı o zaman benim bu halime imzasını atan? Yılların simitçi Mehmet amcasıydı anlamıştı bu rengin aşk olduğunu. Sırtımı sıvazlayıp ’geçer elbet’ dediğini hiç unutmuyorum aslında, Alışıyorum yada;kanaya kanaya acıya acıya,susup alışıyorum. Hiç bir yara izini unutturmaz çünkü vücutta.. Hiç bir yara kabuk bağladıktan sonra iyileşmez avuçlarında. Elif Yılmaz -01.07.2016/ |