HİÇLİĞİMİN SÜKUTU...
Hiçliğimin sükûtu saklı en derinde
Ve kıblemdeyim hele ki onca seğirten imgeyi İhlal eden, devreleri yalıtılmış aklımın ikrarı; Göz bebeği yalanların savruk nidaları, Bilinmezliği öteleyen safran sarısı o soluk teni Kaderimi teğet geçen çizginin en bilinmedik neferi. Çatık kaşları sarkacın, biraz da yalıtılmışlığı Sözler kadar acımasız, tufanları inik Düş mertebesindeki solungacı kader denen sırdaşın En aykırı nidası… Bil mukabele sefillik, Söz kırımı iken tehir ettiğim tümce; Hey sizi sürtük imgeler hadi savın sıranızı, Bırakın bunca edayı ve hafif meşrep tınısı Kadar yâd ettiğim mazimin en görkemli sıra dışılığı. Geçmişim kendimden alabildiğine, Sür git üzünç yüklü menkıbede adı olmayan kim bilir Hangi hece? Soldan sağa saptım bilinmezin indinde Sırra kadem basmışım madem bir kere, Hiç mi sormazsın, nedir bu halin diye? Gömülü aşklarımın kayıp mizacı: Ne bir edim ne bir sezgi; Ne gerçekçiliğin bendi ne de kekremsi Yalıtılmışlığımın izafi hürriyeti. Saydım birer ikişer, Atladığım çitleri ellerimle kırdım teker teker, Tekeri kırık mabedim mademki pejmürde, Aslına eremediğim hangi hikâyede sattım kim bilir, Düş kaçkını onca imgeyi… Yine de teyit edemediğim en sakil nefreti: Yüzünden düşen binden fazla parça, Birden ikiye varamadığım için midir de, Sefilliğin rotasını ellerimle irdeledim Anmadığım bir vakitte? Gecelerden kaçmak olası aslına eremediğim Hangi öykü ise, Sırası mı şaşmalı anbean? Devrik, girift bir kâfir; Yitik, soluksuz onca tahakküm Ve karanlığın zifiri günün indinde. Sağalttım dünden beri ne varsa saklı yürekte; Gönderdim en aykırı kimliğimi Yolum düştü düşeli eziyete; Hangi melun suretse görmezden geldiğim, Yine de adını bir türlü ezberleyemediğim. Dünlerden ibaretim hepi topu, Yarınlardansa hiç mi hiç yok ümidim: Biraz sefil ve kör kütük sarhoşuyum düşkün imgelerin: Düşmüşse başım Biraz alıngan olsa da elimdeki kalemim: Sen sorma yine de işin aslını, Bilmediğin hangi yükümlü cümleyi Bilfiil mühürleyebilirim? |