SEN EKSİLDİKÇE BEN ÖLÜYORUM
Ey…! Eskiyen okyanusların çıplak kadını…
Göğsünden sızan günahlarını Kapının ardında düşürdüğüm gözyaşlarımı Çıplak omuzlarına değdirip durma…!! Aşıkların kasıklarına asılı Gül’den usanmayan yamalı bahçemin Koru kuşlarını öldürmen yaramaz işine.... Sen, halen kambur tuzlarını deniz kokularına sürüp, Büyülü ormanların yanaklarından Masallar çalmakla meşgulken… Kemikleri kırık göçlerde yok olan, Külden yapılmış mezarlarda çoğalan, Varoşların umutları kırık çocuklarI misketlerini arıyor… ilk gecesinde dolunaya Ihlamur kokulu pusular kuran, Boşluklara düşen gölgeleriyle Mavi nehirlere karışan güzel kadın… Meçhul kervanların heybelerinde Güzellik provaları yapan putların yüzüyle, Eski kapıların ahşap kokan gölgelerinde, Öleceği yere konan kuşların nazik tüyleriyle. Su sızdıran gemilerin gövdelerine Günahımdan önce.oturuyorsun ya… Tebrikler sana…!! Küçük bir rüzgarla yüzüme konacak. Soğuk bir yaprağın asılı ayetlerini, Rahmindeki kiprit uçlarına asıpta, Göğsümden içeri akıttığın kar sularını, Sokağının direklerine asman faydasız !! Çünkü sen, yanıbaşından geçerken Yaptığın heykellere nefes üflüyorsun, Bil ki her gün biraz daha eksiliyorsun Dolunayın bu sarhoş gecelerinde. Sen eksildikçe ben ölüyorum unutma !! Müşteba Güneş |
Huşu içinde. Beğendim...
.................................. Saygı ve Selamlar...