Little Boy
/ Ellerin değiyor şehrin sudan bahaneleri peşi sıra göğsüme/
Buralarda bi aralar Durup dururken Hayrına çeşme yaptırıp dururdu yaşlanmış günahkarlar Eğilip çeşmeyi ağzıma sokup su içerdim ağzımı dayamazdım biline bildiğin sokardım Mahallenin bütün çocukları gibi çamurla oynardım. Gidilmez yere gidip gidip dönerdik Misal bu gidilmez aşağı mahalledeki yanmış evdir genelde. Üstelik gide gele bata çıka öğrendik mevzu gitmek yada dönmek değilmiş hiçbir zaman. Memleketin parke taşı döşeli yollarına döküldü ayaklarım geceleri tırnaklarımı kesmez sakız çiğneyemezdim Aynı türkünün bilmem kaçıncı tekrarında radyoyu kırdım Vitrini parçalayıp onluk çivi çaktım kapaklarına / Vitrinlerden hep nefret ettiğimi unutmuş olamazsın / Senin Kumral saçlarını savurup duruşunda bir incelik aramıyorum günlerdir... Zaten ağız dolusu ağrıtmayan kadın sevilmiş sayılmaz. Yorganı çekiyorum üyüşen yerlerime öpünce değil ölünce geçer hamilinden bir yâra... Üç gündür rüyalanıp duruyor zihnim Uyanılmış ıslaklığın utancıyla suya koşup duruyorum çıplak ayaklarımla. Saçlarımın arasında senin ellerin bazı kadınlar Enola Gay dudakları Little boy Muazzam bir kadından sadece dipçik yiyerek kurtulamaz kimse... Binlerce insanı saniyeler içinde öldüren silaha küçük çocuk diyen hastalıklı bünyenin özgürlük simgesi olduğu standart bir dünyadayız hepimiz... Uyurken Ellerini taraklayıp duruyorsun ve saçların kumral Beyaz nevresimde ki kan izi Öldürülüp tekrar ve tekrar bıçaklanışın da ki an izinden daha değerli... Konteyner kentler kuruluyor yüzümün güneş yanıklarına Bizi hepimizi jülyen doğramanızı rica edeceğim başka türlü ölmüyor kinlenmişlikler... Ruhsatsız şiirlerimi birer ikişer yakıyorum hiç kimseye söylemeden... Ellerini cebine at saçlarını toplamayı unut beyaz gömleğin ellerin Ve ortasından yaralanmış avuç içi nar’ın Bırak kirlensin sol yanım... Uykusunu almış kalkıyor trenler Otobüs camlarına yaslı yüzüm gözüm hüznüm / bu bildiğin sızı biri anlatsın bana sevdayla ne alakası var.../ |
iç çıldırı...