..Deniz ve Siyah Martı..
Öyle öğretmezler ama göz izi daha kalıcıdır parmak izinden,
Yaşından büyük bir şiire kalkışıyorum bağışla bu sefer, Bir gece yarısı anası babası yoktur adamın, kardeşi ölmüştür, Meğer hiç olmamıştır zaten dostu Bazı şarkıları yakıştıramıyorum kendime, zorla değil ya gitmiyor işte saçıma sakalıma, Ama o şarkı da dendiği gibi eve yalnız dönüyorum bende ve evet senin boyunda suskunum ki sende giderek büyüyorsun Sana da dur diyecekler durma sakın, tırnakların acıyacak bırakma!!, Kirpiklerinin dibi sancıyacak, n’olur gözlerini kapatma, Olur ya ellerin kanarsa, aklında değil yanında kalan arkadaşına içir, Korkma kan kardeşliğini yalnızca iç kanamalar bitirir Biliyorsun di mi ancak acısını görebildiğin kadar gülebilirsin karşındakine Bilmiyorum belki de talihsizlik bizdeydi biraz ama ; Perdenin arkasına saklanan çocuklardık, yani yüz görümlülüğü kadardı kahkahamız Sonra gökkuşağı sardık gözümüze, ağrımızı görmeyelim diye, Ama hiç çizgimiz kırmızı olmadı bizim Mai’yle, O bulutlarına varana kadar neyi varsa bölüştü benimle, her an yağacak gibi duranları kendine saklardı, Bana soğuk hava dalgalarıyla boğuşmak kaldı Yerde de gökte de kötü alışkanlıklarımız oldu uyma bize, Yön bilmez kuşları seyretmek gibi mesela, okumak gibi bağıra çağıra, Kolları olmayan bir yazarın yerine kurşun kalemi dişlerimizle parçalamak gibi, Kara kaplıkla bantlayıp ruhumuzu, cilt’lediğimiz yüzümüzü beğenmeyip yırtmak gibi, İçimizi açmak gibi gelene geçene.. Yani sen bunlarla zaman kaybetme Gerçi ben Martı bile oldum onun sayesinde, aramızda kalsın ama siyaha dönmeden önce beyazdım bende, Rengime aldanıp bu yüzdendir önüme özentisiz korkuluklar dikmeleri, Oysa izinsiz girmedim kimsenin bağına bahçesine, sıcakları içimi çekti de bahsetmedim birine bile, Ben Güneş’i üstü açık ölen çocuklar üşümesin diye doğar bilirdim, Meğer ultraviyole yansımaları varmış gülüşlerinin.. Tam da senin yaşındayken apartmancılara verdiler sarı evimizi, niye bilmem gururla bakardım penceresinden, Babamın sigarasından yürüterek ilk suçumu işledim hemen peşinden,Tokat sigarası anlamı değişmeden yüzümde yankılandı, Kapı altlarından feci soğuk giriyordu bir kış ay’ı Bir akşam Radyo oyunlarından birini pür dikkat dinlerken annem "Karalama oğlum o defteri" dedi, Karalama defterim var o günden beri, Sonra aldım elime kalemi, kelebek tozu hep parmaklarımın ucu, Anladım ki bir günlük yaşam katliamı sandığın şey, başkası için bir ömür boyu Yine bir kaç ilmek fazla atmış kadıncağız kazağın boğazına, bende ki giyotin zahmeti ilerde çok işime yaradı bakma! Sende bir gün anlayacaksın Küçük Kara Balığın ne demek istediğini, Zaman sonra aynı adam Deniz Gezmiş’i anlattı bana, dedim ya meğer hiç Deniz Gezmemişim ben, Daha dur hiç gitmediğin bir şehirde senin için zeytin ağacı dikicem, Limon fidanlarını koklayacaz beraber, Çok işimiz var, şu bitkisel hayata girmiş dünya sayende çiçek olacak daha, Kirden görünmeyen kulaklarımızın pasını sileceksin el değmemiş bir çocuk şarkısıyla.. Ben yaşına vericem yaptıklarını, sen yasıma ver yazdıklarımı, Yani "keşke olsaydın, sende görseydin, bir bilseydin" diyecem ama, Öncekiler gibi olmasın diye "seni seviyorum" demiycem sana Ne olur kızma bana, zamanla anlarsın falan denir ya anlamazsan daha iyi aslında, İnan içimiz kanalizasyon, içimiz tımarhane çöplüğü.Asfalt katranı içimiz, bildiğin Azrail panayırı, İçimiz ; nerden yükseldiği belli olmayan bir çocuk feryadı.. Yani eğer istersen şimdilik sevme beni, Onlar hala gidenleri bekliyor unutma sakın Çoban Yıldızlarını, Zamanı donduran biri olursa yanında, sıkı giyin aldanma Bak yaşlı adam balonlarını satamamış, çocuğun biri tiyatro bileti alamamış, Kar düşmüş hayvanlar aç kalmış, ıspanak yine ihtiyaçtan fazla üretilmiş, Çöpçünün eli üşümüş falan, Olsun sen yine de kirletme Denizini, Bir baksana şu halimize, Kırmızı Başlıklı Masallar çıkardı onun ağzından, şiir dışı ederdik kendimizi, Her anlattığında ruju biraz daha silinirdi, Onda renkli çaydanlıkla elimin değmedi çerez kasesi, Bende ışıklı bir tabloyla, ne zaman baksam yaşıtımı göremediğim ayna kaldı, Taşınmak ne kolaymış meğer, yükümüz ağır değilmiş yani.. İnanır mısın Denizden yalan çıksa yerim şimdi, Bakarsın bir gün yine o kıyı kasabasına gider, konuştuğumuz gibi beyaza boyarız evlerin hepsini, Ne bileyim çayın yanına simit alırız, dişlerimiz de susam kalır güleriz, Hayal meyal hatırlarız nasıl sevdiğimizi, Sen o zamana kadar büyümüş olursun diyemezsin belki, oy tekliğiyle Dünyanın en güzel kızı ilan ederiz seni, Kim bilir hatırlarım ağlamayı, hem denizin de tuzum olur fena mı.? Kelimeci dükkanına gireriz bakarsın, en güzel yerinden birleştiririz bize uygun olanları, İçimize yük olan mucizeleri kapıda ki dilenci teyzeye veririz, Belki akşam olunca bi kayığa çöker iki tek atarız, Boşa kürek çeker bi kaşık suda boğuluruz, Hem kötü kokmasın eşe dosta, hem art niyet yetişmesin diye karanfil açar ağzımızda, Unutmadan, o çaresiz hikayeyi aldığım rafa geri bırakırım, kaldı ki ilk baskısına bile dayanamadık biz o kitabın.. Giderim ben hem Deniz de tutmaz beni, Geç olur güç olur ama giderim, Bu defa öfkemi bastırıp, Döktüğün kırıntılara basmayıp Aç karnıma bir sigara daha yakıp giderim.. Şanslıysam eğer uğrayabilirim kimsenin inanmadıklarına inananların dergahına, Kim bilir belki oturabilirim lokmaların sayılmadığı gönül sofrasına, İnanmadan ettikleri dualarla kurdukları Dünya, nasılsa beddualarla yıkılacak başlarına Önceden Put getiriyorlardı, şimdi punduna getiriyorlar bunu da aç kaldığında yersen eğer, Bu binlerce yıllık bayatlamış hikayenin "küf noktası" elimizin kiri, Kötü yola düşen iyi kalplerin üzerinden son model arabalar geçti, Darp’hanelerden dövülerek tanınmayacak halde çıkıyor fakir ama gurursuz cenazeler, Artık para daha ağır basıyor insan ölüsünden, Zengine deli kuvveti vermiş Allah, hepsi kendi tabutuna omuz atıyor, Üzerinde Arapça yazı, kefen bezi Amerikan malı, Akıllı telefonundan Fatiha açıyor, esnaf yokluğundan dinini bütünleştirememiş bir levazımatçı, Pin kodunu girmek üzerindeki pim’i çekmekten daha büyük tahribat yarattı, Elimize gelen son verilere göre beyin ölümü sayısı şu an için milyarları aştı, Ve sen para attığında dönen müzik kutusunda ki balerinsin şimdi, Yüzün o kadar güzel ki, yüzleşmek kadar da acı verici, Gülüşün Allah vergisi, benim bi can borcum var o bile otuz beş senedir vadeli, Görmeyince katlanmak kolay olur diye öpüyorum gözlerinden, Öyle öğretmezler ama göz izi daha kalıcıdır parmak izinden... //Bir şeyler daha vardı sanırım, onu da başka bir şiirde anlatırım// Emrah Asım Beridze |