sonbaharda var bir gariplik
Yol kenarına itilmiş bir kaç tabure
öylesine içilen iki çay hayat koşmuşken mecbure hatırda eski bir saray ıssız odaya terkedilmiş Demoklesten kalma bir ip yine dost bir hava sokak arası kırık dökük bir tabip Sanki birisi yad edilmiş kuşları cezbeden terası hışımla bekleyen rüzgarın ha vurdu ha vuracak sabırsız hain pususu her karede farklı dünyanın nerde ucu kaçmışsa tasası nabzı tutuldu tutulacak ucuza demlenmiş kahve koyusu hazır çekilmiş kurası her yönüyle bir meczup yudumunda kaderin farklı kokusu güz belli ki ayrılıkla korkutacak hala ağaçlarda sinmiş bir taassup hesap yine ona sorulacak özlem nasıl olduysa durgun Porsuk her daim kıskanç ayak uçlarına kadar bir yorgun sohbete karışırken fokurtusu şiirleri çekerken bir marpuç nargileden içi boğan kıskaç ne yapılır ne edilir bilmem hazana atılırken her suç diyor gökyüzüne umut sermem yalnızlığın pahalı ya mezesi bırakın acı mısralar olsun yine de dudaklık bir tadım köpüklü ümit kahvesi teknede sallansın dursun kenarda uyumuşken şevkat dizeler zaten adım adım unutmuş tökezlediğini aynalar haykırırken çizgilerin ezberlediğini paralasın onca tokat yüzündeyken şair kırışığı haykırır bir gün duvarlara bir Allah biliyorken o gözlerin dediğini akla zarardı ya o meşakkat bir garip şehir aşığı tam da güneş yakmışken koptu kopacak son sarmaşığı bu sonbaharda var bir inat dr.süreyya burak önder |