3
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
36
Okunma
Bazen hayat, kelimelerden daha ağır gelir insana. Gün boyu taşıdığın düşünceler, içine attığın cümleler, kimseye açamadığın yorgunluklar birikir. İşte tam da böyle anlarda, insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey bir çözüm değil, bir reçete değil; yalnızca “seninle konuşmak iyi geldi” diyebileceği birinin varlığıdır.
Herkes dinler gibi yapar bu hayatta. Sıra kendine gelince anlatır, aceleyle cevap verir, nasihat sıralar. Oysa iyi gelen konuşmalar; sözün kesilmediği, suskunluğun yadırganmadığı, anlatırken kendini savunmak zorunda hissetmediğin anlarda doğar. Birinin karşısında güçlü görünmeye çalışmadan, toparlanmış cümleler kurmadan, eksik ve dağınık hâlinle durabilmektir asıl rahatlatan.
İyi gelen insan, seni düzeltmeye çalışmaz. “Bunu da atlatırsın” demez hemen. Önce anlar, hatta bazen hiçbir şey demeden anladığını hissettirir. Yargılamaz, kıyaslamaz, acele etmez. Sen konuşurken gözleri başka yere kaymaz, susarken de seni boşlukta bırakmaz. Çünkü bazı dertler anlatıldığında değil, dinlendiğinde hafifler.
Zamanla anlıyorsun; kalabalıklar içinde yalnız kalmak çok mümkün, ama tek bir doğru insanla kurulan birkaç cümle insanı hayata yeniden bağlayabiliyor. Herkesin yanında gülebilirsin ama herkesin yanında yorulduğunu söyleyemezsin. Herkese “iyiyim” dersin ama çok azına “aslında değilim” diyebilirsin. İşte o azın değeri, yıllar geçtikçe daha iyi anlaşılır.
Ve bazen, bütün günün yükünü omzundan indiren şey uzun konuşmalar değildir. Kısa bir mesaj, tanıdık bir ses, samimi bir soru yeter: “Nasılsın, gerçekten?” Cevabını duymak için sorulan bir soru… İnsan bazen sadece varlığının fark edildiğini bilmek ister.
Bu yüzden hayatta çok şeye sahip olabilirsin; ama eğer günün bir yerinde durup “iyi ki konuştuk, iyi geldi” diyemiyorsan, bir şeyler hep eksik kalır. Çünkü insan, anlatabildiği kadar hafifler. Ve en çok da, kendisi gibi olabildiği insanların yanında iyileşir.
5.0
100% (2)