KIYICILIK VE KIYICI OCAĞI
Yukarı Çağlar Köyünde Kıyıcılık işlemini kimler yapmaktadır?
Ermenek ilçesi, Yukarı Çağlar Köyünde mevcut Kıyıcı Ocağı, soyadları ‘Kıyıcı’ olan ailede asıl 1932 doğumlu iken askere çağrıldığında görünüşü küçük olunca Ermenek Askerlik Şubesince mahkemeye verilip yaş tahsisi yaptırılmış ve kayıtlara 1934 olarak kaydedilen Hacı Hasan Kıyıcı tarafından gerçekleştirilmektedir. Görüntülü röportajımda 2021 yılı itibari ile 89 yaşında olduğunu söylemektedir. Yine aynı aileden amcakızı olan ve Konya’da ikamet eden 1944 doğumlu Rukiye Kıyıcı tarafından kıyıcılık işlemi yapılmaktadır.
Kıyıcılık Kıyıcı Ailesine Nereden Gelmiştir?
Hacı Hasan Kıyıcı’nın anlatımına göre büyük dedeleri Mümin Efendi İzvid-i Ulvi’ye imamlık yapmak üzere Mut dolaylarından bir aşiretten gelmiş. İzvid-i Ulvi Camiinde imamlık yapmaya başlamış. Mümin Efendi köy halkı tarafından çok sevilmiş. Daha sonra Mümin Efendiyi tekrar geri götürmek için aşiretlerinden gelenler olmuş. Köy halkı Mümin Efendinin gitmesine izin vermemişler. Camiye ait vakıf arazilerinden ekip kaldırması, faydalanması sağlanmış.
Mümin Efendi hasta olup kendisinin okuması gelen insanları geri çevirmemiş onları okumuş ve kıyma işlemini gerçekleştirmiştir. Hacı Hasan Kıyıcı’nın anlattığına göre kendilerine intikal eden kıyıcı bıçağı Mümin Efendi henüz İzvid-i Ulvi köyüne gelmeden çok önceleri ailesine gökten inmiş olduğu söylenegelmiştir. Önceleri kıyma işlemi sadece bu bıçakla yapılırmış. Lakin bundan 80-90 yıl kıyıcılık eli Hacı Hasan Kıyıcı’nın babası Emin Efendide iken o bıçak evden bilinmeyen kişilerce çalındığını söylemektedir. Bıçak çalındıktan sonra kıyma işlemi sıradan bir bıçakla yapılmaya devam edegelmiş ve günümüzde de aynı yöntemle devam etmektedir.
Hacı Hasan Kıyıcı’ya kim el vermiştir?
Hacı Hasan Kıyıcı’nın anlattığına göre; büyük dedelerinden Ermenek Müftülüğü de yapmış olan Hacı Mümin Efendinin Çelebi Hasan, Çelebi, (lakabı Çavuş) Emin olmak üzere üç oğlu vardı.
(Çavuş) Emin’in iki oğlu vardı. Bunlardan biri Siyam Efendi, diğeri ise Ethem Efendidir.
Siyam Efendi’nin adı, amcazadelerinin ismi olan Siyam’dır.
Amcazade Siyam’ın oğlu Hüsameddin, Mümin ve Emin Kıyıcı’dır. Emin Kıyıcı’nın oğlu Hasan Kıyıcı’dır.
Siyam Efendi:
Ermenek Müftüsü Hacı Mümin Efendi, lakabı Çavuş (Emin ) olan oğlundan olma torunu Siyam Efendi’yi İstanbul’a medrese tahsili için gönderir. Siyam Efendi İstanbul’da tahsilini sürdürür.[1],[2]
Tahsilinin bitimine az bir süre kalır. Annesinin özlemi hat safhaya gelince medreseden izin almış ve Ermenek, Yukarı Çağlar Köyüne ( O zamanki adı İzvid‐i Ulvi) yolculuğa başlamış. Bu yolculuğu İstanbul’dan[3] Alata’ya kadar sürer. Yolculuk yayan olduğu için Siyam Efendi hasta bir hâlde Alata’ya ulaşır. Alata’dan Siyam Efendiyi görenler hasta olduğunu fark ederler. “Köyüne gitme. İyileş ondan sonra gönderelim. Misafirimiz ol.” derler.
Siyam Efendi; “Köyüme gideceğim.” der. Yola çıkar. Alata yaylasında bir ardıç ağacının dibine kadar varabilir. Hasta düşüp ardıç ağacının dibine yatar. Hareket edemez. Daha sonra Alatalı bir çoban onu görür. Alata’dan sal götürülür ve sal ile tekrar köye getirilir. Bir eve yatırılır. Siyam Efendinin hastalığı çok ağır olduğu anlaşılır. Siyam Efendi, bu hastalıktan kurtulamayacağını hakkın rahmetine kavuşacağını anlar ve Alatalılara vasiyette bulunur.
“Ben ölünce, beni bulduğunuz ardıç ağacının dibine defnedin. Ben kıyıcı ocağındanım. Üzerinde yılancık hastalığı olup, benim yanıma gelmek isteyenler, benim yanıma gelmeden önce aileme gitsinler. Üç defa yılancıklarını kıydırsınlar. İyi olmazlar ise sonra benim yanıma gelsinler. Ayrıca beni ziyarete gelenler bir tas süt ve haşlanmış yumurta ile gelsinler.” dediği rivayet edilir.
Daha sonra İzvitli Siyam Efendi, Alata’da hakkın rahmetine kavuşur ve vasiyet ettiği ardıç ağacı dibine gömülür.
Siyam Efendi, babası Çavuş lakaplı insanı daha önce kaybettiği anlaşılmaktadır ve annesi köyde yalnız yaşadığı sanılmaktadır. Annesi Siyam Efendinin ölüm haberini alınca yakım yaktığı söylenmektedir. Yaktığı yakımdan hatırda kalanlar şu şekilde söylenmektedir.
“Siyam’ımı arayıp da bulsunlar,
Ardı sürü kızlar ile gelsinler,
Siyam Efendimin mezar başına
Bir tas süt, yumurta ile gelsinler.”
Bunun nedeni şöyle ifade edilmiştir. Siyam Efendi küçükken Çavuş lakaplı babasını kaybetmiş.[4]
Siyam Efendi, öldüğünde henüz evli olmadığı, 25 yaşlarında bir zat olduğu aynı aileye mensup aile büyüklerince ifade edilmektedir.
Siyam Efendinin ölüm tarihi Yukarı Çağlar Köyünde devam eden tüm aile büyüklerine danışılması sonunda 1810‐1815 yılları arasında olduğu hesaplanmaktadır. Ancak yeni yapılan türbedeki mezar taşına doğum tarihi 1752, ölüm tarihi 04.12.1812 şeklinde yazılmıştır. Mezar taşındaki yaş hesabı ise 60 yaşlarında bir zat olduğu ortaya çıkmaktadır. Kısacası mezar taşında yazılan tarihte hata olduğu “Kıyıcı” ailesine mensup kişilerce belirtilmektedir.
Öldüğünde 25 yaşlarında olduğu belirtilen siyam Efendinin mezar taşında yazılan tarihe göre 60 yaşlarında bir zat olarak gösterilmiştir. Mezar taşında yazılan tarihte hata olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.[5]
Bu araştırmam Alata Dergisinde yayınlanarak halka duyurulmuş, Taşkent Belediyenin web sitesinde Siyam Efendi bu araştırmayla tanıtılmıştır. Daha sonra atıl durumdaki Siyam Efendi mezarı türbe şeklinde restoresi yapılmıştır.
Siyam Efendi Türbesi, Alata (Balcılar)’dan 4 km uzaklıkta, Ağıl Ardıç yolu üzerindedir.
2015 yılında Balcılar (Alata) Belediyesi web sitesinde; “İlancık (yılancık) ocağı pek o kadar değil ama Anıt Ardıçla aynı yol üzerinde bulunan takriben aralarında 500 metre olan, baş ağrısı ve romatizmal hastalığı olanlar tarafından ziyaret edilen “SİYAM EFENDİ” ‘ye Ülkenin her köşesinden gelenler mevcuttur. Buraya yürüyemeyecek şekilde gelenlerin ziyaret neticesinde yürüyerek gittikleri vakidir. Restore çalışmaları görsel olarak eski halinden biraz değişiklik gösterse de amaç aynıdır.” şeklinde tanıtım yazısı değiştirilmiştir. [6]
Siyam Kıyıcı:
Kıyıcılık eli büyük dedelerinden Ermenek Müftüsü Hacı Mümin Efendiden intikal ederek Siyam Kıyıcı dedeme ulaşmış, Siyam dedem de ölmeden önce bana el verdi.
El verme veya el alma sırasında neler yapılıyor veya söyleniyor?
El verilecek olanın mutlaka abdestli olması gerekir. Üç İhlas, bir defa Fatiha suresi okunur. El verme sırasında eli verecek olan kişi alacak olana; “Ocağımızı devam ettirin, gelip gidenleri misafir ederek konuklayın, ocağımız sönmesin. Bana geçmiş atalarımdan intikal eden Kıyıcılık elini Allah rızası ile hastaların iyileşmelerini dilemek için kullandım. Kıyıcılık elini anamın-atamın eli ol sun diye şimdi sana veriyorum. Sende insanların iyileşmeleri için kullan. Dilemek bizden şifa Allah’tandır. Her şeyi gören ve bilen bir Allah, hiçbir ayrım yapmadan her işini ona göre yap. Allah’ım mübarek eylesin.” diyerek el vermek için elini uzatır, alacak olan da o eli öper.
Kıyıcılık işlemi yapılırken hastalığa yakalanmış kişi yatır/türbe ziyaret etmesi gerekiyor mu?
Kıyıcı Ocağında “kıyma” işlemini gerçekleştiren Hacı Hasan Kıyıcı’ya sorduğumda “Hastalığa yakalanmış kişi Kıyıcı Ocaklarına üç defa gelip kıydırma işlemi gerçekleştirmelidir. Eğer şifa bulamadıysa Alata (Balcılar)’ya Siyam Efendi Türbesine gidip ziyarette bulunmalıdır.”[7] demektedir.
Genellikle hangi yaş grubu tedavi için geliyor?
Eskiden genç yaşta olan hastalar da kıydırma işlemi için gelirlerdi. Şimdilerde ise genellikle 50 yaş üzeri hastalar geldiği görülmektedir.
Kıydırma için sadece köyden değil, dışarıdan daha çok gelmektedir. Türkiye’nin birçok yerinden gelen insanlar olmaktadır.
Kıyma işlemi için neler yapılır?
Kıyma işlemi için suya üfleme ve yılancık taşları kullanmadığını belirten Hacı Hasan Kıyıcı, eğer gelen hasta bayan ise bayan kıble yönünde ayaklarını uzatır, ellerini dizinin üzerine serbestçe bırakır. Erkek ise; başının altına yastık koyup yere yüzükoyun uzanır, akabinde sırt üstü uzanır ve kıyma işlemini yapıldığını söyledi. Kıyma sırasından bıçak belli aralıklarla baştan ayaklara kadar üçer defa dokundurulur dua ve ayetler okunur.
Kıyma işleminde hangi dua veya ayetler okunmaktadır?
Bismillahi şafi,
Bismillahi kafi,
Bismillahi mahi,
“Bismillahillezî lâ yedurru ma’asmihî şey’ün fil-erdı ve lâ fissemâ’ ve hüvessemî’ul alîm” duası okunur.
Anlamı: ‘İsmi sayesinde yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla, O her şeyi işitir ve bilir’ derse, ona hiçbir şey zarar vermez.”
Allah resulü (s.a.v.) bu duayı kim her gün sabah ve akşam üç kez bu duayı okursa o kişiye Allah’ın izni ile hiçbir şeyin ona zarar veremeyeceğini söylemiştir. Bir başka hadiste ise Peygamberimiz (s.a.v.)’in buyurduğuna göre; “ Bismillahillezi la yedurru ile başlayan duayı sabah ile akşam vakitlerinde her gün okuyan bir kişi zalimlerden ve büyücülerden emin olur” demiştir. Bu dua kişinin zalimlerin şerrinden, sihirlerin şerrinden, nazardan, hastalıklardan, fitnelerden, belalardan ve dertlerden kişinin emin olması için okunacak dualardan biridir. Her gün mutlaka okunması gerekir.
Hangi hastalıklar için kıydırmaya gelirler?
Gelenlerin çoğu çeşitli ağrı çeken kadın veya erkek oluyor. Hastalar baş ağrısı, romatizmal hastalığı olanlar, her türlü ağrı için geldikleri görülür.
Kıydırma sonrası kıyıcıya arılık (para) verilir mi?
Kıyma sonunda hasta veya yakını tarafından arılık verilir. Kıyma işlemini gerçekleştiren almak istemez. Ancak bir teşekkür babında arılık genelde köşebaşı olarak tabir edilen minder altına bırakılabiliyor. Arılık öyle büyük rakamlı parayla değil nikel para dediğimiz, 50 kr, 1 lira gibi bozuk para şeklinde verilir. Kıyıcı ailesi bunu Allah rızası için yaptıklarını söylerler.
Kıyıcı ocağından hastaya bir şey verilir mi?
Kıyma işlemi gerçekleştikten sonra ocak evi hastaya bir yiyecek veya yemek ikram eder. Hiçbir şey yemezse bir şey yenilmiş içilmiş olması için bir bardak su içirilip uğurlanır. 11.11.2021
Araştırıp, Derleyip, Yazan
Durmuş Ali ÖZBEK
TARAFIMA ULAŞAN YORUMLAR:
Av. Naci SÖZEN Yorumu:
Değerli Dostum,
Yazılarınız adeta bir belgesel veya tez araştırması gibi. Bir önceki yazınız (kıyıcılık) tam bir harikaydı. Bilinmeyen bir konuyu bilinir hale getirdi. Bu ve önceki yazınızdan, bir kaç yazım için alıntılar yapmak zorundayım.
Sizi kutluyorum. Selam ve sevgiler…[8],[9]
Alata’dan Hasan Erdurur’un Anlattıkları:
“Ben Alatalıyım. 1974 Temmuzu idi ve radyolardan Kıbrıs Barış Harekâtı haberlerini dinliyorduk harman yerlerimizde. Harmandan yüklediğimiz samanları köydeki evimize taşırken hayvan arkasında gidip gelirken “Acaba şurda mı, burda mı Rum askeri önümüze çıkacak?” düşünerek köy gelir giderdik.
Tarlamız “Dedeyanı Yaylası” dediğimiz Siyam Efendi Türbesinin 100 m yakınında idi. Bu tarlamızın ismi de türbe yanında olduğu için bu ismi almış. Biz harman yerinde iken türbeye o zamanın şartlarında eşeksırtında, katır sırtında türbeye getirilir, dua ederler ve orada bulunanlara yemek verirlerdi. İşte o günlerde babamla birlikte “Bizde gidip yemek yiyelim.” dedik.
Fakir insanlarız. Hele o zamanlarda yokluk hat saadaydı. Bir öğün yemek bile bize çok büyük bir nimet. Tarladan türbeye doğru gittik. Babamla verilen yemekten yedik. Babamın ağzı laf yapardı. Hemen sohbete koyulurdu. Yine sohbet ediyor bende onları dinliyordum. Kimi İstanbul’dan, kimi Konya’dan, değişik yerlerden geldiklerini anlatıyorlardı. İşte o sırada türbenin orada müthiş bir çığlık yükseldi. Hepimiz o tarafa doğru döndük. Olayı anlamaya çalışıyorduk.
Yemekten önce eşek sırtında bağlı kötürüm bir adam gelmişti.
Bizde görmüştük. Birde baktık ki adam ayakta ve yürüyor. Onu getirenlerin kimisi ağlıyor, kimisi sevinçten çığlık atıyordu. Bu olaya bizzat şahit oldum. Bizim inancımız yatırdan medet ummak değil, o yatırın yüzü suyu hürmetine Allah’tan şifa için dua, niyazda bulunmak olduğuna o gün şahit oldum. Daha sonraları bu türbenin etrafından toprak alıp götürenleri gördüm. O götürenler yakınlarında gelemeyen, fırsat bulamayan ağrılı hastalara götürdüklerini ve o toprağı çamur hâline getirip, hastalarının şifa bulduklarını hep duydum.
Bizim Alata’ya gelseniz bunun gibi birçok olaya şahit olmuş insanları hep görürsünüz, dinlersiniz. Şifa Allah’tandır.”[10],[11]
11.11.2021 - Araştırıp, Derleyip, Yazan
Durmuş Ali ÖZBEK
Dipnot:
[1] 23 Ekim 2005 tarihinde Hasan kıyıcı ile yaptığım görüşmede Siyam Efendinin tahsil için İstanbul’a gittiğini söylediği halde, 10.11.2021 tarihinde yaptığım röportaj görüşmemde Manisa’da okuduğunu belirtmiştir. Nedenini sorduğumda Ermenek Müftüsü Hacı Mümin Efendi öksüz kalan torunu Siyam’ı önce İstanbul’a göndermiş, İstanbul’dan Manisa’ya gönderildiğini belirtmiştir.
[2] Durmuş Ali ÖZBEK, Sbide Antik Kenti—İzvid‐î Ulvî—Yukarı İzvit— Yukarı Çağlar Köyü, Konya -Çimke 2015, s.514
[3] Ermenek Müftüsü Hacı Mümin Efendi öksüz kalan torunu Siyam’ı önce İstanbul’a göndermiş, İstanbul’dan Manisa’ya gönderildiğini belirtilmiştir.
[4] Durmuş Ali ÖZBEK, Sbide Antik Kenti—İzvid‐î Ulvî—Yukarı İzvit— Yukarı Çağlar Köyü, Konya -Çimke 2015, s.515
[5] Araştırma: Durmuş Ali ÖZBEK, Yer: Ermenek, Yukarı Çağlar Köyü, Tarihi: 23 Ekim 2005, Canlı Kaynaklar: Kıyıcı ailesinden Hasan KIYICI (73 yaşında), Rukiye (Kıyıcı) ÖZBEK’ten (60 yaşında)
[6] Durmuş Ali ÖZBEK, Sbide Antik Kenti—İzvid‐î Ulvî—Yukarı İzvit— Yukarı Çağlar Köyü, Konya -Çimke 2015, s.516
[7] 10.11.2021 tarihinde Hacı Hasan Kıyıcı’yla yaptığım röportajımdan
[8] Av. Naci SÖZEN: 19 Mart 2012, 23:18 www.ermenekhaber.com sitesinde yazdığı yorum
[9] Durmuş Ali Özbek, Sbide Antik Kenti—İzvid‐î Ulvî—Yukarı İzvit— Yukarı Çağlar Köyü, Konya, Çimke, 2015, s.517
[10] Durmuş Ali Özbek, Sbide Antik Kenti—İzvid‐î Ulvî—Yukarı İzvit— Yukarı Çağlar Köyü, Konya, Çimke, 2015, s.517, 518, 519
[11] Alata’dan Hasan Erdurur’un 26.02.2015 tarihinde Messenger üzerinden tarafıma anlattıkları
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.