- 506 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
434- deredeki bizim ev- ard. öyk. yeniyazım
... Henüz içtiğimiz su tadını kaybetmemişti. İki oda bir aralık evimiz...
Üç kutu düşünün; yanyana ortada ki kutu bütünün iki eşit parçasının küçüğüdür. Küçük parçadan sola olan odaya "Misafirlik" derdi annem. Zihnimde kaldığı kadar kaldığından ne kalmışsa o; ne fazla ne artık. Karslı mobilyacı Oruç kişiden aldığımız koltuk sehpa takımı modern çizgiler taşıyordu. Koltukların arkasında sırtlığın ortalama yerinde "SİM " marka yazıyordu. Baş parmağımızın tırnağı boyunda yüzeye. "S" harfi: Cola’nın alttan uzayan kuyruğu gibi tasarımcı bunda S’ harfini başından kol - boyun etmiş üstten uzatmışta uzatmıştı.
Evimizi " Cosy flat " ’imizi, babam Sütlüce köyünden Nebi uygur’dan almıştı.
Karslı Oruç kişi: Hamza Işığın dükkanını kiralamıştı, burada mobilyasını satıyor.
Hanımı Dilber teyze hanım hatun biri. Hanım - hatun kavramının ne anlama geldiğini açacak olsak!.. Bizim evin yanında bir küçük ev daha yapmıştı babam. Orada kiracımız Dilber teyze ve Oruç kişiydi. Altmış yaşlarındaydılar. Meşgale, oyalanma de getsin onlarınkine... Hayat güvenilmez birşey gibi telakki edilir miydi? Hayır!.. Kimsenin kaygı duyduğu, strese girdiği varit olmamıştı. O senelerde biri stresli olsa; deli damgası yerdi. Saysak on deliyi geçmezdi deliler... Denklemimize göre on, on beş stresli adama denk gelinirdi onu anlıyoruz.
Hanım efendi kavramı: Şehirlerde ki modern tutum ve davranışları lâyıkıyla sergileyen bayanlara denir. Klasik değerleri de içsel bünyesine nakşetmiş olurdular.
Taşrada şehirler gözden uzaklığın şehridir...
Bizim şehirler SALZ/ BURG, STRAZ / BURG, PETERS /BURG gibi olmaz... HAYDARABAD, AŞKAABAD, AKÇAABAD gibi diyebiliriz... Değilmi ki, BELGRAD, NOVRAGRAD, PETROGRAD?... İSFAHAN, ASTRAHAN, ARDAHAN’ a benzemez... Hanım hatunlar Ahıska’dan... Semerkant’dan Erzurum’dan İstanbul’dan mirastır... Şehirler ve kentler iki ayrı dünyalar... Biri Buhara biri Newyork... Metropol ayrı... Şehir ayrı... Cin ayrı şeytan ayrıdır.
Hanım hatun kadınlar: İyi niyetli, iyi düşünürdüler, iyilik yapardılar. Aseletle hareket ederdiler.
" Şunu alsam şurdan n’olur? Alamıyorum amma birşey beni bırakmıyor! Yapamıyorum!" Asaletin batmasın aselet! Geri koydun bizi! "Rezil olmayım da geri kalayım!"
Bu gün’ün yarını var.
Yanlışlığın doğrusu dikilirliği var.
Buranın karşısı var.
Gerçek; iki kanatlı kapısı var.
Buranın orasıda var.
Aseletin karşısında bir başka parçası antitezi duruyor sonra birleşip bütün olunca asilliğin adı:
" SOYSALLIK DOĞUYOR ONA YARDIM EDEMEYENLER SOYSALLIĞA KATKI YAPMIŞ OLAMAZ OLUYOR !"
Hayatın bir başka muamma sırrı da asillik... soylu davranma, ağacı sevme, yeşili sevme, göğü sevme; kurağı sevmeme, kirliliği sevmeme, mavisizliği sevmeme... Maviliğin mavisini sevmek.
Yeşilin yeşilliğini...
sevinin sevilliğini...
İnsan soyluluğu; insanın kendi soyundan abad.
Bizim derede ki ev bütün olarak ele alındığında: Bir francala ekmek gibi bir parçasını koparsan kalanına kopanın oranı neyse büyük parçanın bütüne oranı da o oranda idi...
Bu bizim derede ki eve mahsus bir şey değildi. Altın oran adını verdiğimiz matematiksel orandır bu.
Kars’da ki klasik yapılar altın oran hesabıyla yapılmıştır. Hekimevi, Defdarlık binası, Eski belediye binası, Eski ordu evi...
Altın oran Rönesans devrinde sistemleştirilmiş matematik güzelleme sanatıdır.
Bizim derede ki evimiz güzeldi; Altın oran’ı düşünerek yapılmamıştı. Güzelleme matematiğin zorunluluğu ile mecburen doğmuştur. Nesnel varlığı husule getirmiştir.
Bilinmeği hep bekledi. Fakat bu nasip olmadı bizim derede ki eve.
Bu " Biliyorsam o vardır," meseline yakın şeydi... Olguyu varlık kabulünden sonra bilmek kabülüyle değerlendirirsek doğrusunu yapmış oluruz.
Altın oran " Bizim derede ki evde " doğal bir halde varmış, anlayacağımız.
Geç anladık ama anlayış akşamdan sabaha boyacı küpü gibi değil ki!
Hanımefendi veya hanım -hatun kadınlarıyla Ardahan, İsfahan, İstanbul, Tiflis, Kandahar gibi klasik medeniyetin izini taşralılık halinde taşımasıyla birlikte Hanım-hatun; Hanımefendileriyle yaşadı.
İsimleri tek tek yazmak yerine değerli o hanım efendilerin tümünü anmak daha yerinde olur. Ardahan bilinmeyi hep gereksinecektir. Hiç bir şey basit değildir hele hikayeleri olan şehirlerinse.
Bizim derede ki evi tasavvurunuza getirin. Üç eşit küp şekeri; bunun birini çıkardığınızda, birim küpün öteki iki küpe nisbeti oran olarak neyse iki küpün tamamı şekerin nisbetine oranı o kadardır. Güzelliğin şaşmazlığı. Bizim derede ki evin; böyle bir seciyesi varmış amma şimdi biliyoruz bunu. Bilmediğimiz neler var neler?
Bizim derede ki evin oranı evrene neyse evrenin bütüne oranı da o kadardır!
Bizim derede ki ev şimdi yok.
Bizim derede ki evin izini sürecek olursak.
Hatıralarımızda... Hatıralarımızın... Evrene nisbeti oranın da.
Bütünün büyük parçası küçük parçasına oranı nisbetinde büyük parçası bütününe oranı o nisbetteymiş.
YALÇINER YILMAZ
29/06/2009
GEBZE