Endi Sürgüneprimiş bir zaman diliminden esiyorsun alnımın çizgilerindeki unutkanlığa rızamı sorma gereği duymadan diriliyorsun bilinçaltımda ve yeni bir keder daha defnediyorsun içimin kalabalık koylarına oysa vakit yarım asıra on kala işte Dicle işte Mardin Kapı işte Surlar’la kardeşliğimiz ki süresiz abluka altında hatırlar mısın içimize mırıldanmaktan usandığımız lehçemin anarşist türkülerini taş evlerin serin sıcaklığında yılmaz cüretinle gömdüğümüz kitapların içindeki dünyayı dalaşırdık birlikte mesela sen Canetti’nin (k)ayıp kervanında kaybolurdun beni sevdiğin kadar tabladan dans ederek yükselen duman güzergah edinirdi ciğerlerimi, hiç sakıncasız ellerinde konuşkan bir şehvetle (üstelik mum ışığında) "Körleşme"yi* özetleyişini hatırlar mısın ah, biz ki herkesin dilini konuşacak yaralarını saracaktık - oysa yollarda bir başımıza yaralarımızla kaldık başbaşa - etme eyleme, "meso, endi beso!", dediğimde bu yolda "teyna" da tarafsız da olunmaz, demiştin ya bana ah, sen şimdi olsaydın eğer sürgün sinemin "teyna"lığını anlatırdım sana ** Zazaca meso: gitme endi: artık beso: yeter teyna: yalnız H. Korkmaz, (!) Sthlm |