FİKRE VE EMEĞE SAYGI..
Büyük ozan Aşık Veysel’in "UZUN İNCE BİR YOLDAYIM" adlı eserinde de belirtildiği gibi, insan hayatı iki kapılı bir hanın, o iki kapısı arasındaki çizgiyi, yolu ifade etmektedir.
Ozan’ın bu çok hoş benzetmesi eşiliğinde, hayat, dünya denilen bir koca handa ana rahmi ile kabir arasında iyisiyle, kötüsüyle yaşanılan süreçtir elbette.
Bir kapıdan diğerine yapılan yolculukta, insan, doğar, çocuk olur, sonra ergen, genç, yetişkin, olgun ve ihtiyar olur.
Her yaş kategorisinde insan, o yaşın ve içinde yaşanılan zaman ve şartların gereği olarak hem üretici, hem de tüketici konumundadır. Tabii olarak insan üretici olduğunda da tüketici olduğunda da kıymetlidir. Ancak o kıymet, kim veya ne için, neyi ürettiği, ya da neyi, nasıl tükettiği ile bağlantılıdır.
Üretici olarak insanın kıymeti, neyin üretildiği ve üretilen şeyin kimin, kaç kişinin yararına olduğu ile ölçülür.
Öncelikli olarak kendisi bu üretimden haz duymuş mudur ?
Sonra ailesi, çevresi ve dahi ülkesi ne denli faydalanmıştır bu üretilen nesne veya fikirden.?
Bu anlamda insanın, insanlığın yararına olan üretimin vasfı yönünden bir tasnife de gerek olmayacaktır mutlaka.
Diğer taraftan tüketici rolü ile insan, kendisi veya başkaları tarafından üretilen şeyleri tükettiğinde, bu refleksinin önemini anlamak veya kavramak için bu tüketimin ekonomik, sosyolojik ve psikolojik yararlılık ilkesine uygunluğuna bakılacaktır.
Yani insanın, mesela, üretilen bir malı tüketimi, o malı üretenin üretim faaliyetine süreklilik kazandırması açısından kıymetlidir. Böylece yeni ve daha kaliteli üretimlerle ihracat, ilave istihdam ve toplumsal refah gelişecektir haliyle.
Aynı şekilde üretilen bir fikir veya eserden yararlanma haline tüketim anlayışı açısından bakılamaz. Bu fikir ve eserden yararlanma eylemi, ancak o fikir veya eserin yaratıcısına saygı duyularak, onu teşvik edici ve ödüllendirici olduğunda değerlidir. O fikir veya eser de böylece kıymetlenir. Bunun sonucunda ise yaratıcısı yaptığı işten haz duyarak, daha yenilerini ve iyilerini yaratmak ve insanların istifadesine sunmak konusunda çalışır, bitmeyen bir gayretle.
Böyle gelişir toplumlar. Bu anlayış ve karşılıklı sevgi, saygı temelindeki davranışlarla büyürler. Kendilerine kocaman bir yer edinirler, başkalarının gıpta ile baktığı. Yani toplumları muassır medeniyet seviyesine ulaştıran, bu yeni ve insan odaklı fikri buluş ve üretimlerdir.
Fikren, ekonomik olarak, sosyal, siyasi ve askeri yönden gerçekten büyük olabilmenin yergane yolu budur. Tabii olarak da bu gelişmeyi sağlayanlara sahip çıkmaktır. Koruyup kollamaktır onları. Yanısıra da bu üretim eylemlerinde onlara uygun koşullar sağlayarak teşvik etmektir.
Bütün bu olumlu görüş ve önerilere mukabil yaratılan bir fikri veya eseri kendisine mal ederek kullananların davranışı, tüketmekten öte yok etmektir, hoyratça. Böyle bir davranış ne o fikir veya eserin sahibine, ne içinde yaşanılan topluma bir artı değer sağlamaz. Bu davranış, haksız faydacılık anlayışı içerisinde, tüketene yani yok edene belki maddi veya manevi bazı değer veya haz yaratabilir. Ancak bu değer, rüzgarın önündeki saman yığınından daha fazla bir ağırlığı ifade etmez.
Bu yola başvuranlar fikri maluliyet içerisinde olanlardır. Kendilerine ait olmayan bir şeyi kullanıyor olmaktan dolayı düşkündürler toplum nazarında. Zavallıdırlar, yaşadıkları kalabalık içerisinde, hiç bir kıymeti harbiyesi olmadan.
Netice olarak, kendisi, ailesi, çevresi ve ülkesi, dahası insanlık yararına bir fikri olan, eser yaratan veya mal üreten kişiler, eli öpülesi olanlardır.
Onlar, toplumun yüz akı bireylerdir.
Onlar toplum katarının önünde, ona güç veren lokomotiflerdir.
Onlar, toplumu düzlüğe, aydınlığa, milletlerarası arenada herkesle boy ölçüşebilir seviyeye getiren rehberlerdir, liderlerdir.
Dünya denilen handa, iki kapı arasındaki yolculuğun her metresinde onların ayak izleri vardır, asla kapanmayan.
Nefesleri vardır, özgürlük rüzgalarının herbirinde.
Alın terleri vardır, buram buram toprak ve vatan kokan.
Her çiçekte adları, her bulutTa suretleri vardır, bakıp da görmesini bilenlerin nezdinde.
Hazreti ALİ’nin,
-------"ÖLDÜKTEN SONRA DA YAŞAMAK İSTİYORSANIZ, ÖLMEZ BİR ESER BIRAKINIZ."-------
sözü eşitinde, onlar hep hayırla yadedilirler, minnetle anılırlar daima.
Haksız tüketiciler ise "olsa da olur, olmasa da olur, hatta olmasa daha da iyi olur" kabilinden yaratılmışlardır zannımca. muhtemelen onlar, değerli olanın farkının görülmesi için vardırlar yaşadıkları yerlerde.
Dolayısı ile onlar ne gelmişlerdir, ne de gitmişlerdir, iki kapılı handa, kapalı kapılar arasında.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.