YAŞAMDAN KESİTLER (5) KÖYDE HASAT ZAMANI - HARMAN YERİ.. AH O DÜVEN :)
Köyümde, ekseri diğer tüm anadolu köylerinde olduğu gibi, tarlalar karasaban ile sürülür ve oldukça ilkel bir teknik ile tarım yapılırdı.
Ekinlerin tarladan biçilmesi ise çok daha ilkel bir yöntem olan oraklarla gerçekleştirilirdi. Beş, altı her ner ne kadarsa her ırgatın elinde bir orak, iki büklüm eğilerek saatlerce ekin biçilirdi. Kızgın güneşin altında sürdürülen bu çalışma insanları adeta insanlıktan çıkarır, kimilerine lanet okutacak kadar bıktırırdı canından.
Arazinin yapısı tırpan sallamaya dahi müsait olmadığından, bu orakla ekin biçme işi uzun yıllar sürüp gitti.
Nereye kadar..? İnsanların artık tahıl tarımına ihtiyaç duymadığı noktaya kadar. Zaten herkeste kıt ve verimsiz araziden dolayı teknolojik tarım astarı yüzünden pahalı boş bir gayretten başka bir şey değil.
Taşlık arazi tırpanla bile ekini biçmeye müsaade etmiyor. Öyleyse iğne ile kuyu kazma misali orakla ekin biçmekten başka bir çıkar yol yok.
Ekinler bir ayda, bazı yıllarda iki ay gibi bir zamanda bitirilirdi. Biçilen ekin demet-bağ haline getirilir, hayvanlara yüklenerek harmana taşınırdı.
Sonrasında harmanda ekinlerin düvenlerle ezilmesi, buğdayın başaktan ve nihayetinde samandan ayrılması ve ambara giden yoldaki faaliyetler başlar.
HARMAN YERİ.. AH O DÜVEN :)
Harmanlar, asla gölgesi olmayan, ekinlerin çabuk kuruması için güneşten en fazla yararlanılan yerler olarak seçilir.
Ekinler, harmanın genişliğine göre yeter miktarda, kalınlığı şöyle yetmişbeş santimetre seviyesinde bir yükseklikle harmana serilir. Sonra iki veya üç çift öküzün çektiği düvenler harmana çıkarılır. Başlangıçta öküzler bile zor döner harmanda malzemenin yüksekliğinden dolayı. Hatta düven de gömülür ekinin içine üzerindeki çocukla birlikte.
Düvenler dokusu itibariyle sert ve ağır bir ağaçtan yapılır. Ön tarafı, sürme esnasında ekinin-sapın düven önünden yığılmaması-toplanmaması için hafif yukarıya kıvrık, yanyana getirilmiş iki parçadan oluşan eni yetmiş santimetre, boyu ise bir buçuk metre civarındadır. Düvenin en önemli yeri alt kısmındaki çakmak taşlarıdır. Düven ustalarınca düvenin alt kısmında açılan yuvalara sertliği ve dayanıklılığı ile bilinen ve tercih edilen çakmak taşları adeta çakılarak sabitlenir. Sonra çakmak taşlarının uç kenarları keskinleştirilir. İşte harmana serilen ekine, yani buğday başaklarına temas ederek buğdayı telef etmeden başağı ve samanı ezen, bu yolla da buğdayı ayıran ana unsur bu çakmak taşlarıdır.
Bu çakmak taşlarının etkisinin artırılması için üzerine bir ağırlık gerekir. Bunu da tabii ki düvenin sürücüsü olan genellikle çocuklar sağlar. Çocuk yeteri kadar ağırsa ne ala. Aksi halde düvenin üzerine yeterli ilave ağırlığı temin edecek bir taş da konulabilir.
Düven sürme işi bu anlatımdan imrenenlere veya üç gün için köye gelen ve bu işi ilk defa gördüğünden dolayı çok fantastik ve eğlenceli olarak algılayanlara nazaran, bu işi bizzat yapanlar için, eziyetin büyüğüdür.
Neden mi.?
Harmanda çalışma sabahın erken saatlerinde başlar. Harman yerinde gölge hiç yoktur ve güneş beyninizde boza pişirir. Ayrıca, düvenin etkisinden ve düveni çeken öküzlerin ayağından kalkan tozları solumak zorundasınız.
Bir daire şeklinde harmana yayılan ekini-sapı iyice ezmek için mahir bir şekilde ham yer bırakmadan düvenin bütün noktalara temas etmesini sağlamalısınız. Ola ki öküzlere bir arı veya sinek-boğalek saldırısı veya dalgınlık, düven üzerinde uyuyakalma sonucunda öküzlerin harmandan kaçmasına, dolayısı ile de düvenin altındaki çakmak taşlarının tahrip olmasına engel olmalısınız.
Bir başka önemli husus, samandan ayrılan buğdayın kalitesinin korunması hayati önemdedir. Öküzlerin dışkılarını ekin-sap üzerine bırakmalarına engel olmalısınız. Bunun için düvenin üzerinde hemen elinizin altında bir kap mevcut olmalıdır. Öküz ne zaman dışkı ihracına başlayacak bilmeli ve görmeli ve kabı derhal öküzün kıçına dayayarak dışkısını sonuna kadar salimen alıp götürüp atmalısınız.
Bazen telaş ve dalgınlıkla dışkı kabına eliniz hemen gitmeyebilir. İşte o zaman düvencinin marifetini gösterme zamanıdır. Öküzün eyleme geçtiği an bir demet ekin sapı alıp öküzün dışkısını o sap demetinin üzerine yaptırmalısınız.
Eğer çok daha ani ve acil bir durum ile karşılaştıysanız, yukarıda belirtilen iki çeşit tedbirden birini alamayacak derecede zorda iseniz, hayatınız boyunca unutamayacağınız bir anı yaşamaya hazır olun.
Çok da sık yaşanılanlara dayalı olan senaryo bu ya. Dışkı kabı yok. Hemen harmandan bir demet sap dahi almaya fırsat vermeyen acil bir durumla karşılaştınız. Öküzün dışkısının buğdaya temas etmesini önleyecek tek yol kalmıştır artık. Yani durumu çok geç fark ettiğinizde, çıplak elle müdahaleden başka çare olmayan bir durumdan bahsediyorum.
İşte o an cengaverce her iki elinizi birleştirerek öküzün ihraç ettiği dışkı, kürek şekline getirdiğiniz ellerinizin üzerine yığılmaktadır buram buram :)
Kokusunu boş verin. Köyün her yerinde hayvan dışkısı kokusu yaygın olarak hissedilir zaten.
Lakin öküzün dışkısı ellerinize temas ettiği an, ellerinizden bütün bedeninize bir sıcaklık yayılır ki, aman da aman. Beklersiniz sonuna kadar ifrazatın bitmesini. Sonra götürür uygun olan yere atarsınız. Devamında ellerinizi yıkarken duruma uygun olan bir şarkı gelir akıllara şaka yollu olarak,
“avuçlarımda hala sıcaklığın var..”
İşte bu çabalar eşliğinde harmanda yüzeyde kalan ekin-sap iyice ezilince devreye büyükler girer ve düvenler durdurularak ekin-sap alt üst yapılır, altta kalanların da iyice ezilmesi adına. Bu işlem defalarca tekrarlanır. Ekin-sap adamakıllı ezildikçe saman üstte kalır, buğday dibe düşer devamlı.
Bu arada biz düvenci çocukların gözü gölgesinin pozisyonu izlenerek çalışma ve iş zamanını tayin edilen ve Öğlelik Kayası olarak adlandırılan kayanın gölgesindedir. Hani şu yaz günlerinde gölgesine bakılarak çalışma zamanları düzenlenen Öğlelik Kayası.
Gölge tam dibine küçülerek yaklaştığında öğlen tatili gelecek, öküzler düvenlerden salınarak çayıra otlatmaya ve dinlendirmeye götürülecek, çocuklar da hep birlikte çayda oluşturdukları gölde yüzecekler keyifle.
İşte o an yaklaşıyor. Zaman doldu, dolacak. Beş dakika sonra veya düvenle on tur daha döndükten sonra babam
- Hadi bakalım öğlen tatili zamanı, diyecek.
Acaba yapacak mı dersiniz..?
Öğlelik Kayasının gölgesi tam da istenilen ve beklenilen yerde. Gözümüz ve kulağımız babamda. Hatta bu arada köyden bazıları düvenlerini durdurmuş, öküzlerini salmışlar düvenden ve çayırdan çocukların sesleri geliyor, cıvıl cıvıl.
Güneşin altında kavrulmuşuz. Samanlar, tozlar girmiş içimize, boynumuzdan boğazımızdan. Kaşıntılar düşmüş her yerimize. Bedbin, yorgun ve bıkkınız.
Dönüyorum babama ürkerek ve mümkün olan en alçak seviyeden ricacı gözlerle;
- Baba.., artık düvenleri durdursak...!!?
- Şöyle biraz daha ezelim, beş tur daha dönelim, ondan sonra..
- İyi de... herkes tatil etti işi bir biz......
- Tamam tamam bir beş tur daha dönelim..
Öngörülen beş tur tamamlanır, üzerine bir beş tur daha tamamlanır. Babamdan ses yok. Biz ona bakıyoruz ama o bizimle ilgilenmiyor. Kafaya koymuş ki, öğlen tatilinden önce hem sapın, hem de bizim canımıza okuyacak.! Bu beş tur lafı birkaç kez tekrarlanır bu arada.
Kulağım çayırda oynamakta olan ve biraz sonra hep beraber göle yüzmeye gidecek çocuklarda. Canımı atıyorum bensiz gitmesinler, ben de katılayım diye kalabalığa.
Dayanamayıp her türlü tehlikeye karşın son bir daha soruyorum
- Baba.., yetmez mi bu kadar...!!?
bizde inleyen nağmeler, babamda ise önlenemez iş bitirme sevdası, bitmeyecektir belli ki.
- Oğlum bir beş baş daha deyiverir,
Ne hikmetse, kimin ne işine yarayacaksa.
İşte o zaman kontrolden çıkar düşünce ve duygular. Kendi içinden hönkürürsün dağa taşa karşı.
- ulan bu beşbaşın, ulan bu harmanın, bu köyün, bu memleketin, bu dağın taşın, bu bitmeyen işin ...........,:):):):)
der içindeki yangını bastırmaya çalışırsın.
Bir zaman sonra, ümitlerin yerini belirsizliğe bıraktığı sırada, nihayet uyumakta olan insaf döner aramıza ve bir büyük sevecenlikle seslenir babam
- Hadi bakalım dinlenme saati gelmiştir.
Herkese nazaran bir onbeş yirmi dakikalık dinlenme zamanımız çalınmıştır. Yine de bir coşkun hevesle öküzler salınır düvenden. Hemen çayıra gidilir. Organizasyon tamamdır. Doğru çaya, gölde yıkanmaya.
Eğer Komşu köyün çocukları geldiğinde bizi taşlamazlarsa tepelerden aşağı, gölde adamakıllı yüzeceğiz. Sudan çıkıp toprağa bürünerek dinleneceğiz. Bazen de kızgın taşların üzerine uzanıp derimiz soyuluncaya kadar yatacağız.
Sonrası malum. Yeniden harman zamanı ve gözler bir kere daha Öğlelik Kayasının gölgesinde olacak canhıraş :):):)