küf
küf
çıktım dağın tepesine kuruldum yalnızlığın zirvesine yaktım ateşi bekledim közü kaçağı hazırladım, çaydanlığı ıslattım ve koydum közün üstüne ey ayrılık denen illet, sen de başım gözüm üstüne hoş geldin ömrüme vakit dem vaktidir bana dostlar rengini bulma tadını alma vaktidir en koyusundan bir yalnızlığın ruhuma tıka basa dolduğu, beni boğduğu sekerat-ı mevt vaktidir şekersizdir benim hüzünlerim, tatsız tuzsuzdur yavandır olabildiğine alabildiğine hudutsuzdur gece gibidir örter mutlu olduğum anları gülümsediğimi kapatır umuduma perde olur koyulaştıkça ince bellideki dem bir derece daha yakınlaşıyor bana kaçak bir çayın damarlarıma mülteci gibi sığınması kalbime iltica etmesi, ırgalıyor beni koyunun da koyusu bir yalnızlığın pençesinde can çekişirken canım koyu bir çayla aksın damarlarımda kanım dem tavan yapsın, kafa yapsın hüznüm nem vaktidir gözlerime silemem yaşlarımı, kalsın kirpiklerimde asılı senden hatıradır diye yere de dökemem nem kaldı ki geriye yâr gittikten sonra onsuz diyar yıkılsın artık viran olsun ortalık sarsın cihanı kıtlık doldur ince belliyi ey saki güneş doğarken aciz bedenimin üstüne ruhum batıyor içimdeki küf dağına atıklardayım batıklardayım dibini bilmez okyanuslardayım hüznün damardan zerk edildiği fanuslardayım güneş nasıl da hüzünle doğuyor görsen nasıl da sancılı yoksa yüreğim mi sancılı nasıl da kırmızılı yoksa gözlerim mi kanla dolu avazım çıktığı kadar susuyorum sana gözlerim kuruyana kadar ağlıyorum sana dağdan daha ağır benim yüküm ferhat da kimmiş, külüngü ancak kendi mezarını kazsın onu da yazsın cümle alem bir aşk hikayesi diye bilsin beniadem çölden daha kurak benim yolum mecnun da neymiş kocaman bir yalanmış herkes ona inanmış kalmadı bu alemde artık işim gücüm bu çileyi her zerreme değin ömür boyu çekmeye mahkumum insanlar arasında bir deliyim kabilem aşktır benim habil’denim hem kabil’den değilim sevgili de kabzedilenim, kabul edilen değilim aklı kalbinde olanların diliyim zehirlerin en zehriyim sertin en sertiyim fevkin en fevkiyim mantık aramayın nafiledir yormayın kendinizi zahmettir bir kuş havalanıyor güneşe doğru aşkındır diye heyecanlanıyorum ben de boşluğa doğru kanatlanıyorum aşkından uçabiliyorum bir yaprak hışırdıyor nefesindir diye düşünüyorum pencerelerimi ardına değin açıyorum kendime acayip acıyorum bir çocuk ağlıyor içimde bir türlü susturamıyorum adına umut diyorum sen olmasan rabbim ben kimin kapısını çalarım diye susarak konuşuyorum yalnızlığı bir libas gibi giyinen bir kuşak gibi takınan ve hüznü ömrüne nakışlı bir dantel gibi işleyen zatı muhterem adın ansızın olur kerem aslı’nı ararsın kırda bayırda çayda çayırlıkta, dağda bağda bulamazsın elbet kalp kuraklıkta aşk rafta kalp küf’te örümcek ağları sarmış hislerimi güvercinler yuva yapmış ömrüme söyle ey göklerin ve yerin ezeli sahibi daha yalnızı var mı benden öte çıktım aşkın dağına seyreyledim alemi baktım ki her yanım dağ olmuş döndüm yârin bağına temaşa eyledim her yanı baktım ki papatyalarım ayaklara bağ olmuş |