dili geçmişin rivayetikafasına kabak takmış ademler öyle oyulmuşlar ki yerli kaya gölgelerinde dinlenmedeler hep koyunlara mı olur kuşluk vakti diyerek sağım zamanı kabaktan tad vermekteler hıyarlığın alemi yok senden keman olur mu seranadında bağladılar kellelerini yün cambazının tek telli halaç’ına akıl bu ya ha tüy ola ha ses çıka itibar edilen; gövdeleri sağlama almalarda ne zaman icad eylendi gübre makinası evveli var her işin içine kim ederdi göbeksiz marulların benizlerinden belli bunların sarımsı sarımsı haberiniz ola,son tohum kuşağı bu kuzey ülkelerinin birinde çelik kasalarla gömdüler yedi kat yerin dibine nohut kadar kalınca kafalar şaşırmayın kendinize yeni bir adem aşılayın der gibi elden düşme kelleler ellerinde kara’yı delikten geçirirken hesaplıyor çapı çapsızlar ışığı bile bükerken devasa düzlem alemin kör noktasındalar oyun deyip yaşama kendi çapında kıvırmadalar kasım |