İNAT ÇİÇEKLERİ
Saman sarısı bak bana
Vakitlerden bir çığ vakti Sel kanatlı bir nehir aksın Zehir zemberek bir sevda, akıntılarıyla Durmadan tekrarlasın kendini Yorgun düşeyim sonra biriktirmekten Son resmine düşen suskun cemreleri. Haraç kesiği uykular sızıyor düşlere Küheylan üşümesi bir yorgunluk düşüyor sulara Bağbozumlarına yolcu bir intihar yürüyor unutuşlara Kasırgalar inliyor içimde Kurşunları beddualı namlular Topal sayıklamalı yalvaç kederler. Güz ektim ve gizlendim, biriken sessizliğimde Aşk örgülü saçlarla dokudum geceyi Yalnızlık heceledim ve boğuldum İnat çiçekleriyle tutundum duvarlara Sorular, gözyaşlarına gerili bir İsa sancısıydı Yanıtlarsa, kimsesiz kalışlarla bir faili meçhul Son dönüşler, hanımeli gölgesinde bir yıkıntı Bazen de ölümdü öylesine, yalın ve sıradan Dönmeyişlere hükümlü. Eski bir fermanda unutuldum ben İdamı ertelenmiş ihanetleriyle Doğumla ölüm arası yokuşlarda Güz rüzgârlarında üşürken yüreğim Hayata tutuklu, hiçliğe müebbet Hayat ki, acıyla aldanmanın Hüzün mühürlü yanılgılar kitabıdır Sayfalarında buz dağlarına yaslanmış Lâv acısı çaresizliklerle Kehribar kokulu alınların kanadığı. Bir avuç yangınım şimdi Yarım kalan yağmurlarla, yorgun bir akşamüzeri Hüznü sedef kakmalı bir kıyıda Aklıma düştüğünde bakışın Sere serpe çaresiz bir cinnetle Soluğu mahpus bir yolcu oluyorum yokuşlara Yanarak yürünen yolların sonunda Çığlık kuşanmış sözcüklerle Kül olarak kalakalmak bir başına Fırtına yüklü gemilerle yol almak sonra Kimliği kimsesizliğe karışan rüzgârlara. Latif Köybaş |