ÇİRKİN AYNA
ne kafeste kuş
ne akvaryumda balık ne de kulubede köpek bir parça nefret bul besle öznesiz nesnesiz hep "şey"den nefret ettim öksüz kaldırım taşlarına değmiş ayaklarım yüregim sorma’larda kendini çarmıha germiş yine sorma’larda kahve içelim dediklerim kahve bile kendi keyfine içilmiş eski çağlardan bir kadın eski bir yaradan düşlerime sızdıkça boğulmuş içimde adam sıfatına koyduklarım gözlerim üşümekli sallanıyor yaşları iki ileri bir geri kursağım büyük avcı takıldı ağına günışığıyla gönderilmiş nöbetçi sevdalar hatırladımda bir vapur iskelesinde mendil sallayanları damarlarımda ince bir sızıyla kavuşmak’lı vedaları ayrılık vaktinde bükülen denizi suyun dizlerine vuruyordu dalgalar seversen canın acır diyemedim demedim kimselere tok karnına kelebek yutulmadığını yalana doymuşluğumla bazı vedaların sonsuzluğuyla çirkinleşiyordu aynalar yaşlı bir hece gibi büzülüyordum şiirlerde kanlı kinli bir gecenin koynunda sabahlamaktan değişiyordu yüzüm tarak sevmiyordu saçımın kırıkları okşanmadığından annem olsa acıtmazdı tek kişilik yastıklar uykularda ah annem sen yoksun ya boşuna’larda geziyor sevmeler yüz verdiğim aynaların tokadını yiyorum hergün seversen işte böyle acır canın diyor bilmiş ifademi takınıp hey sen kadın sen adam mendillerde yelken olur kapılır rüzgara denizi bükemiyorsa artık vedalar bil ki herkes çirkin aynalarda ben kadar Şiar |