yorgun
Dâvetkâr musalla taşından irkildim defalarca,
yüzümle uğramam cami avlusuna günah mı sevab mı bilmem gelmemiş katibim mekandan, gelmesin.!! kuzeyden güneye serilmiş çamaşırlarım, ve halen pis kokar nedense ya içimdeki hayvan ölmeli ya da hayvana dönmeli içim.. balıkçının akşam türküsü bile nafile kadehteki rakıya ne demeli ya zehir olsun tadında,ya da bade’nin salyaları damlasın içine tutalım sarhoş ayaklarımızı gıdımlık aklımızla ve susalım. nara’mız duyulmasın içimizden. bir devrimci fırlaması konuşurken,bilmiş bilmiş ölümü gelin misali sunuyor, dili keskin keferenin. kaç devrimin mağlubuyum bir bilse saygıya düğmesi yetmez ceketinin. Hezeyan düşlerimi yorumlamak yorgunluk. ram olduğum bu düzen kubbesiz ezanlar makamsız düzen ki,limanlara demir atmış gemiler gibi zincirleri paslı,halatlar çürümüş ağlayan bebelerin hellâl’liğine muhtaç. bir bilsen kaç devrimin mağlûbuyum. |