YOKSUNLUĞUN SAYACI...
Zamansız vakitsizliklerin hiçlik tınısında kısılmış
Bir yüklemin adsız sanısında gizli ketum yetilerin Masum birlikteliğine akıl sır ermezken hele ki Konuşlanmış elemin tezahürü kırık üç beş hecede; Ansız bir serzenişin devrik tınısına rücu etmek kadar kayıtsız, Bir dirayetsizlik iken yenik düştüğüm en az Aşkın tasavvurunda ve tasarrufunda gölge ve mahrem kıyılar Kadar yeknesak o tekdüze sıradanlık bir kez. İndirmişken kepenklerini ve gizem yüklü peçesi gecenin, Konuk sancılar hesap keserken kalıtımsal bir mizaç belli ki Seninki hanidir ben yüz sürmüş iken ikbalimin, Adsız tınısına sığıp bir tekke iken sivrildiğim Duvarları kırık ve dört köşe nizamı o yalnız imgelerin, Seyrildikçe ve seğirttikçe gölgeden aydınlığa. Kanıksadığım bir kumaşın dokusunda ipek saçların Uçuşurken o soğuk rüzgârda ve yakın ölüme En az mızrabı vurup da çalarken gönül, o eski şarkıyı: Kaybolduğun rahvan ve mahrem duygular iken Hanidir ahkâm kesen sessizliğin miracı hoşnutluğun Yanık kokusu: Bir tefekküre sakınıp sakladığım ah, o sürgün anlamsızlık Kansız bir ölümün tecellisi madem yokluk, Madem yoksun söyle nerede mihrap bellediğim, Tanımsızlık kadar nadide bir izdüşümü Ben bir kez meyletmişken demsiz yarınlara. Gölgelenmek, hicap yüklü yakarışında Bir seyrelti kadar nüktedan o varlığı iken en derinde. Mecalsiz bir yordayışa asılı, Hüzne odaklı o telaşın rakımına sığdırdığım Binlerce gözyaşı. Körelmiş o kemirgen yalıtılmışlığı ile Sığamazken yere göğe, hanidir vuku bulan Bu beyhude serzenişe meyledip duyumsadığım Son tezahür, bilinmez bir yakanın pervasızında Silik bir gölge kadar anlamsız ve kıyama durmuş. Süzen nadide bir yılgıya hapsolmuş, Derken demleniş mabedin nispetinde Yokluğa bedel tedirginliğe meyilli; Töhmet bürümüş bir kez nifak sokulmuş yarınları. Nazarında yoksun kılınmaksa Anlamsızlığı berhudar bir tükenmişlikte, Yol yordam bilmez iken yine de sürdüğüm izin Tevafuku kadar iç sesin mecalsizliğine sığdırıp da Toz konduramazken vakur imgelere: Bir anda yok olmak kadar olası Hele ki içten içe o ince sızı, Nüansında bellemişim bir kez gönüllü. Yoksunluğun sayacı takıldığından beri Son bir hamle belki de tek gereken. Kırıklarını aldırdığım yüreğin telaşı Kadar yeknesak şu anlamsızlık Ben teklerken kurduğum her cümlede. Yenilgi ve yanılgı yüklüyüm Bir parça hüzün yine de Tefekkürü gönlün her şeye bedel Sarnıcı kırık kuyunun en dibindeyim: Solumda yas gözümde yaş Öylesine hırpani bir teselli Koruk acılarımı yığdığım gömütte gizli Sessiz imgeler çığırtkan bir dalkavuklukla Kök söktürürken günden geceye. Kayıp bir gölge kadar demli o yalıtılmışlık; İzbelerde sığınak bellediğim metruk bir sancının En kuytusunda. Adeta tekil bir alfabe yine o pervasız yalnızlık, Zinciri kırmak kadar Tahakkümperver bir var oluş… Anlık hitabetlerin, sanrı yüklü güdümü Kadar ayrık bir betimleme, nazarında hicaba Dönük gökyüzünün hüzne meyletmiş şafağında Göz kırpan üç beş kırpık yıldız. Gündönümü, yıldönümü Belki de seyri döngüye teğet yüz görümü. Yoksa aşkın izdüşümü mü de, Kerameti yığılı yürekte. Hoşnutluğun mucizevî tınısında seğirten Üç beş sefil tümce kadar yeknesak, Sükûtu hayale uğramış bir gönlün yüz sürdüğü O döngüde, kırılgan bir zihniyetin muafiyeti. Töhmet altında bir yılgı Belki de savruk, kırpık yıldızların kayıp rotası. Adsız anlamsızlığın perde çektiği, Nahoş bir kabullenilmişken ölüm Ve zikrettiği her ismin çok ama çok gerisinde. |