bu şiiri sana yorgun bir serçenin kanadında yazıyorumgözlerimin kançanağına dudağını değdirdiğin vakit ılıman iklimlerin surat eğmesine kulak asılmaz denizler belki küfreder ardın sıra belki canhıraş martı çığlıkları koşuşturur nefesleri kesilinceye kadar üç beş şilebin sokak narası korkutmasın pembeleşen masum gözyaşlarını ben saçlarına toprak kokulu yağmurlar yağdırırım şımarık bulutların koynunda uyutur ay ışığı ile harmanlanmış masallar anlatırım anne sütünü kıskandıran sus ve yalnızca dinle cemresine küs mevsimlerdeyiz neden benim yanızca gözbebeklerim üşürken yalın ayaklı çocukların saçlarının sarısını okşarsın masum dağ yamaçlarında yüreğimi parçalayan garip bozlaklar ve boynu bükük çoban ateşleri var buz tutmuş bir kara sevdaya dayamışken sırtımı senin ellerinle tütün sarar teleğinden kan damlayan bütün kuşları senin için öksürtürüm güneşi gördüğün gün avazın çıktığı kadar bağırarak bana dair bir şiir oku ki kulağıma üç kez ezanla ismimi fısıldadığına inanayım ben tebessüm ederek ölmeyi çoktan unutmuşken belki ürkek çocuklar gibi tavan arasına saklanırım belki de annemin kokusuyla yeniden kundaklanırım aşk bileylerken sol göğüs cebime sokuşturduğum siyah beyaz resimlerde gizle kendini üzüldüğün zaman senin gözlerinle ağlar özlediğin vakit bir kıtayı diğer kıtaya bağlarım farzet ki bu coğrafyada bütün mektuplar pulsuz ulaşır adreslerine mutluluğun azar azar bölüşüldüğü koğuşlarda ismimiz okunmasa da olur denizler çok uzak olsada yüz vermese de olur iki yüzlü şımarık anka kuşları kaf dağının ardında sen yine de üzülme rüzgarlara tembihli bir çıkın kokun ve ardı sıra dudağınla tükrüklenmiş şair kandıran buruşuk bir zarfın gelir ben hala asırlar sonrasına tehir ettirdiğim biletin tarihini beklemekteyim geç kalmış posta güvercinleri tren garlarına konmaz geceler derin sohbetlere dalmışken sokak lambalarıyla üşürse üşüsün ellerin bazen öfkeleniyorum akabinde yine seviyorum bazen ise çok kızıyorum bu şiiri sana yorgun bir serçenin kanadında yazıyorum uytun ........... |
en kalbi tebriklerimle...