Sessizce ağlıyordu
Bir çocuk
rüzgarın pencesine takılmış pembe bulutlara gök yüzüne gideceğini düşleyen hayal prensi gibiydi rüzgarın önünde uçarken suyun çalılıklarında çaresizdi Uçsa kanadı kırık, kalsa batacaktı denizin balçıklarına İmdat çığlıkları yanķı yapıyordu Kardak kayalıklarına. sadece, Bir ses bekliyordu Dur, dur geldim diyebilecek Uykudaydı alem vakit öyle üzereydi Kimse duymuyordu haykırışlarını Şafak uzun bir gecenin düşlerine yatmıştı adeta. Sabahı beklemek gelmeyen vuslat gibiydi yavrucağa. Ürkek ürkek dolandı durdu Dalğaların dağlarını gezerken kundakta sessiz çığlıklarıyla ağlıyordu kimsesiz Çaresizlik kör kuyu dibi gibiydi yüreğinin kavrulan yerinde Ne duyan ne de gören vardı feryadını Korkuları can evine çakmak çakıyordu sandalın beşiğinde Vurdukça suyun öpüşleri soğuk yüzündeki gamzelerine içse içemiyor, geçse geçemiyordu koylardan Köprüler yıkılmış yollar kapanmıştı Hayalleri gece uykusuna yatmıştı pembe düşleri ile Hani; gece saat üç sularında dünyayı avcuna toplasan kimse duymazya Onun gibiydi bir çocuk Onun gibi ağlıyordu ne duyan vardı nede gören ... Leyla Yıldırım. Leylican |
insanın ana vatanı çocukluğudur bırakın da doya doya yaşasın
yaşasın ki büyüdükçe maneviyatın zenginliğini pusulası yapsın
çocuklarına kulak değil yüz verenler ne ekerseniz onu biçersiniz
insanoğlu çocuklara bakıp umudun daimi olduğunu hatırlasın