Manzara
sen, ben ve birde
manzarasına sonradan gelme hükmünde dahil olduğumuz; başına, bulutların yuvalandığı bir dağ… önümüzde, yani ayak uçlarının hemen bitişiğinde, sere serpe uzanmış, yığınlığı yeteri miktara ulaşmış tütün, tütünün yanın başında biten hüzün, hüznün yanında buğusunu içine hapsetmiş ekmek. ekmeği böldük, bölüştürdük, dudaklarımızın aç kalan kısımlarına. doymuşluğun vermiş olduğu kudretle hüznü parçaladık, parçalanmış halini rüzgarla dağıttık. tütüne düştü gözlerinin gölgesi tütün sarıldı, sarmalandı gölgenle ömrünün en delikanlı ömrünün en baharlı çağında iki parmağından dudaklarına uzanan yolda seyyah olmak namına yanmak uğruna yanıp kül olmak namına kül oluşuna mana bahşetmek adına… şimdi karşımızda olsa, dumanı tütünden sebep halimiz başına bulutların yuvalandığı bir dağ manzarası gibi durur mu acaba gözlerinin aynasında… mevsimlere yenik düşmeyelim … |