Gönül Yurdu...sevdiğim, sevdalandığım kadın! şu an için gözlerinizi bir kapatsanız; gönül yurdunuzu anlatabilir miydiniz bana? çapkın mı çapkın denizinizin titreyen dalgalarını, sessizliği konuşturan o düşünce ormanınızı… benim anavatanım olan duygu ülkenizde, bir sınırı yok ya; bendeki bir yuva hülyasını mesela, içten merdivenli, ahşap tırabzanlı, temeli de tastamam taştan! yılların yorgunluğu da sıvalı olsun yüzüne yontu ustalarını baştan çıkaran! çatı katı olsun bir de mümkünse üstü açık saçık terası, güvercinli akça pakça saçı, saçakları… önünde heyula gibi bir bahçesi bulunsun, gölgenizde yürek yangınlarım serinlesin; yaşlı, geveze mi geveze ağaçları olsun, bahçenizdeki kuşlar, öptüğüm o güzel kalbinize hamak kursun! ve olacaksa eğer kocaman bir de kameriye… benim en büyük tutkumu iyi bilirsiniz; saksısına tekme atan çiçekler var ya! tekmeyi bassın saksısına yine çiçekler halaya dursun dört bir yanımızda… caddelerde sokak şarkıcıları, ressamlar, ordan oraya seyyahlık etsin müzisyenler… yemin ettim doğrusu tavla oynamamaya… yeminim de bozulsun tavlaya aşkınıza! acı bir kahve tadı dudağımda, yedi mahalle yasemin koksun gönül yurdunuzda... karakedi çiçekleri de sarılsın olur mu duvarlarımıza! hiçbirisini kopartmaya kıyamadığımız küpeli leylakları… sevdanın rayihasında…karadutlar düşsün avuçlarımıza, “lütfen, lütfen beni yer misin?” şarkısıyla… sen gittin be canım; gittiğinden bile bihaberdim; böyle hayaller kurmak da neyin nesi demeyin bana! gittim, gitmesine de; şunun şurasında benimkisi hayal ne de olsa sevgilim; size zararı yok ya! sizin ülkenizde soyunuversem ben insancıklığımdan, ayağım takılıp dursa aşık olduğum bakışınıza… üryan bir şekilde, yanağımı koysam ben dağ gibi duruşunuza… dört mevsimi peş peşe yaşasa içimdeki ağlayan adam… sustursam ciğerimdeki şu kemanın gözyaşı çağrısını, sonuncu mevsim çılgın bir zemheri olsa da; ne kadar mutlu mesut soluğum varsa şu hayatta kalbimin notalarını besteleyene sunulsa… hidayet dal/Can Sokağı Lambaları |