Militanlaşan Şehvetin Aşk Mürekkebiyle Yazılan Fermanıkötüyüm bügün, beterim yağmasında sensizliğin ayazımda titrerken katran yalnızlık kanayan yerime sürüyorum zifirli geceyi karanlığın gecesine kırk yedi kurşun sıkılmış kırk sekizincisine saniyenin kapsülü çakılıyor saliselerin barutuyla doldurulmuş gövdesine vuruldukça gecenin içinde, yorgun saatlerle can özüm zakkum kökünden peydahladığım özümden can çekiliyor doyuyorum bu gece sensizliğin işkencelerine kırmış atlı karıncalar ayaklarını acılarımın yükünde sarı ışıklarını hüzün içmiş lambanın karartısı düşüyor eğri büğrü kara bakışlı harflerin aydınlık gözlerine tutuşturup harfleri acılarımın halayında el ele sabahın ilk ışıklarını ekiyorum ağlak şiirlere gece uzun gülüm, gece dudaklarımda üşüyen titrek ağıt gece sırtımda kambur sensizliğin ağırlığınca deli divane çığlıklar gecenin suskun kurşunları patlarken zindanında bir intiharın sanki adımı anmışcasına çınlıyor kulaklarım eskitirken karanlık saatlerini gecenin adım adım parmaklarımda çevirdiğim iki bozuk düş şakırtısında bozuluyor sevişmelerimizin efsunu uykusuzluğun rıhtımına demirleyip gözlerimi kaçıyorum yastığımda bekleşen senli rüyalardan kurduğum hayallerde kalpsiz, yalnız bir peri soğuk ruhunu çıplaklağına gizlemiş acıların cehenneminde unutulan ferman militanlaşan şehvetin aşk mürekkebiyle yazılmış diri gögüslerinin uçlarına yazdığım şiirlerde tükeniyor belki de hiç yaşanmamış aşkın uzun vedası unuttum artık dudaklarımın bıraktığı ben sayılarını her metrekaresini öpücüklerle süslediğim teninde adınla başlayan düş yanığı aldançlarım vazoda unuttuğun tozlu güller gibi ölgün yanlışlar öğretilmiş kötülüğün sorgusunda paslanıyor gözyaşlarıma vurduğum sancılı prangalar artık hiç yaşamadığım günlerin içinden geçiyorum yolu ezberlemiş ayaklarım batarken hayata sahte gülücüklerimin dikenleri çiçekleniyor gamzelerimde her şey yabancılaştı bir tek saçlarımda gezinen yağmur sesi tanıdık uluyan rüzgarın sinesine dökerken yılgın, yangın hayallerimi koyboluyorum elli metrekarelik yalnızlığın içinde yanına nereden gidilir şimdi bilemiyorum elimdeki pusula hep ayrılığın batısını gösteriyor adı senle başlayan herşey düşmanım artık kurşunlar dökerken nefretin soluklarına yine de sen boş bırak ihanet düşlerini solmuş bir çiçek gibi iliştirip seni yüreğime gelebilirim yalnızlık ektiğin esrik gecelerine yaşanan yaşlanmış saatler yazarken kendini maziye geleceğe mahsuben, bir yudum sen alacağım var senden yaldızı dökülmüş yıldızlar ölürken ışık yılları uzaklığında, sessizce bir gün yılı daha kopuyor ömrümün karaladığım sen sayfasından sürerken beklentilerimin kara sabanıyla nadastaki yüreğimi kökleri dışarıda kurumaya yüz tutmuş, mecalsiz firari umutlar sessizce içimde çoğalan hıçkırıklarımdan besleniyorlar kötüyüm bügün, beterim tükenmiş inmeli karanlığın koynunda göğün göğüslerinden sağılırken bulutların çığlıkları şimşeklerle asılıp, vurulurken yıldırımlarla görmeden bakıyorum aynadaki suretimin maskelenmiş çehresine darmadağın ruhuma geçirilmiş acemi heykeltraş işi yüzümde karanlığın örümcekleri örerken ağlarını derinlerime çizilmiş acı vadilerinde yeşeren faili meçhul bir aşk yüreğimin kovuğunda paslı bir hançerle katledilirken asılsız rüyaların yamaçlarında beliriyor yine saçlarında güneş yakmış aşk katliamcısı ilk öğrendiğimi en son anımsıyorum zehirli öpücüklere boğarken beni cansız duyguların paslı dudakları albümleri terk ederken örselenmiş, kirletilmiş resimler ellerinde sevgi kanayan bir kalp uçuran tanrıça tükürürken dilini yüzüme terkedişlerin kırbaçladığı irtifalarda yiterken korkular geçmiş zaman kiplerinden yuvarlanırken yanılsamalar kaçıncı ufkun sabahındayım acaba, güneşi doğururken karanlık ilk ağız ışığını emerken sabahın çiy taneli gögüslerinden yarına erteliyorum iyileştirmeyi beceremediğim gece yanıklarını (Şiirde arayışlarımdan) Utku Aksu 08.12.2008 03.55 |