İşte Geldim İstanbul
Sana varışım boğduğu gündü güneşi
Dokuz yüz seksen altının eylülü Uyurken demir yığını beşikte İtaatkârca örsle öpüşüyor kızgın demir Oğlanların yol boyundaki hallerince Dövüyor soğuk rayları dörtnala Nefesi harlı yük katarı Durdu ciğerlerinden soluyarak Truva atı Kustu içindekileri hazımsızlıktan habire Ve düşüverdim eşiğine Haydarpaşa’nın Ayını doldurmamış sabi gibi Terk edilendim avlusuna ay ışığının Harcamadan gece yarısı zebanileri Hurda yaşantılı balıkçı motoru Sahiplendi Haliç kıyılarında gölgemi ezanla Yürüdüm Sultan Murat’tan habersiz Okçular meydanına çaresiz Aşiyanım, işim sığınağımdı sokaklar Zamana çığırtkan yirmi beş saatim Aldı gitti beş mevsim sefalet bende Şimdi nerede bir bağlama görsem Kırılır camı pervazı gururun Dökülür tırnak aralarıma retinam Avaz avaz ulumak gelir iç odamdan Delince bağrımı hasretlik türküleri |
Kalemin susmasın
............................Saygılar selamlar