TEHİR ETTİM SEVDAYI VE ÖLÜMÜ...
İstimlâk edilmiş yetilerinin gazabına uğramış
Öbek öbek imgelerin sıradanlığında nükseden Derin bir vicdan azabı tüm asılsız yorum ve söylencelere İnat, sürüsüne bereket insan seli. Anlık ithamları vardı evrenin Anlık var oluşlar ve hibeli yokluklar Yüklü yürekler acıyla ve derin bir yakarışa gebe Hicap yüklü vicdanı. Yüksünlüğü diz boyu Serzenişi gıybet dolu Ahkâm kesen güz çiçekleri Nöbette aşk neferleri Hanidir yoksun ışıktan Nasıl da yoksunum varlığından. Kekremsi bir tat kaldı geride Pas yüklü yürekler bilinmez bir öfkeyle. Gonca çiçek, kuş, börtü böcek Sefaya açılan pencere gönül dolusu Kırık bir çerçeve resmi kayıp Meyletmiş bir kez cefaya Kadim dost deyip de sırtını dönen Nasıl yüklüyüm hicran dönmüşken yaraya. Varlık, itham ve azap Yokluk, hüner ve haset Geride kalan ne ise Sandığımda yüklü acı ve hasret Gönülde gizli aşkın şifresi. Hükümlü addedilen nefret odaklı Şeytanın neferi Gıyabında yüklü bir fatura Sersemlemiş beşerin asılsız söylemi. Tehir ettim sevdayı ve ölümü: Unutulmuş bir güftenin girizgâhına Şerh düştüm seni gömdüğüm gün: Tarifsiz bir sızı ve yalan iken Sızan en derinden, Vuku buldu öfke ve o pejmürde tanımsızlık Adını resmettiğim o kırık pencere. Devrik yetilerim hepten kayıp, Sona ramak kala Yeniden başa döndüğüm kim bilir Kaçıncı perde Sığındığım ve sığdırdığım Yine de sığamazken kabıma Gökyüzüne savurduğum hınç yüklü Pişmanlıklarım. Anlamsızlığın serkeş kıyısızlığında saklı nöbetlerde Kahır yüklü imgelerde Savruk muydu da gölgeler Ya da isyankâr, sitem yüklü nöbetlerimde Geçemezken bir diğer köşeye Yol bildiğim o ulaşılmaz yakanın En görkemli gölgesine sığdırmıştım oysa Mesken bildiğim gönlün rotasının Çark ettiği bilmece. |