Kim bilir kaç gizemli lehçe dudaklarına sus sürdü şairin çünkü yarasa bacaklı kadınların ökçesinde ezildisuskun kalan düşler firar eder ve bir kadın koşar yalın ayak elinde bir demet papatya yüreğinde yarım kalan roman sayfaları yüreğinde tökezleyen genç bir delikanlı kızın umurunda mı gözü Kafdağı’ndadır haspam gizemli takılır delikanlı suskun kalır yarasa bacaklı kadınlar yüreğini emerken hangi sayfadan repliklerdi bunlar fısıldayan köstebek söyle hadi kimi alıntı kimi çalıntı sevda sarhoşu kıl fettan yarasa sahnede repertuvarında hayat aynasına takılan görüntüde ucube bir karaltı gözüne ilişti bu ben miyim dedi sessizce sonra çemkirdi hayır nolamaz sinemanın duayenleri alaycı tavırlarıyla süzdüler tüm olanları en son adile Naşit güldürmüştü şiirleri şimdi çocuksu sevinçler bir avuç misket biriktirdi gelecekten rüzgarın soluğuna kıvrılıyorum yarasa bacaklı kadınlar ruhuma hükmediyor ansızın çırpındıkça ruhumu dişlerine geçiriyor zamanın çarkı hey rüzgarın kadını üfle yüreğime eylül nefesini biraz sen koksun birazda baharı talan eden güz yarasa bacaklı kadınlar geçiyor rüyalarımdan yine ve ben zamanın dişleri arasında kan revan şiir içiyorum süzüldü kabuk tutan egoist bir kadın ve dibe çöken benliğin çıplaklığını gördü aynalar çatladı döküldü iris çiçekleri gibi can kırıkları boynunda sıra sıra inci takan kadınlar göz süzdü yarasa bacaklı kadınların tırnak kirine takılmıştı bizim alık bir kere son serenat başlamıştı ve tüm hayaller süt liman ardından delikanlılar yarasa bacaklı kadınlara yenildi sazlı sözlü çocuklar doğurdu tüm bu olanlar Mahmudiye Düzkaya |