Göğsümde uyuyan tüm sözcükler on dört şubata çiçeğine büründü isli ve yalnız
O anneme benziyordu kırılgan dokunaklı
Yumuşacık bakışları kadar yufkaydı yüreği Göğsünde serçe ürkekliğinde yetim kalan düşler gibi çocuklardık Akide şekeri saydamlığında damıtılmış sevgi sadeliği gibi Şimdi susma zamanı Benim yerime sevda kuşları fısıldasın şubatı Ayın on dördü gibi pırıl pırıl Sevginin dokunan parmakları gibi naif Uysal çocuklar kadar masum Bir demet yalnızlık iliştir tüm sözcüklere Ucunda yanan kandil fitili gibi suskunluk kalsın İs koksun parmak uçlarına dokunan bedenim Şubatın kavuran soğukluğu gibi yürek ürperten Şimdi gitme zamanı Terk edilen tüm yalnızlar gibi sessizce Şimdi susma zamanı Şubatın kısalan günleri gibi belirsiz |
Her kelimenin yakasına ilişir sessizce
Sonrası harfsizlik işte