KIZILCA KIYAMET
Deniz köpürmüş yine egeden
Yakamoz kan kusuyordu gök yüzünden kızılca kıyamet kopmuş sığ suların yelinden dalgalarla birlikte nadide inciler birer birer serpilmiş kumsala Sadece denizler değil Yüreklerimiz’in yelpazelerinde de kızılca kıyametler koptu sessiz çığlıkların zulmünden Yer yüzündeki her Anne’nin bağrını bir alev topu misali yangın yerine çevirdi cansız körpecik beden’in Kaç deniz kaç okyanus söndürebilirki Yavrusunu yitirmiş bir Anne’nin bağrından yükselen nar kırmızısı lavları Kor’a bulanmış demir bir şiş ile zihinlere kazıdın Aylan adını Dagladın Babalar’ın sol göğsünün altını yüreklerin doruklarına hüzün mührünü bastı o minicik eller’in Katarak düşmemiş her göz bebeğin’in derinliklerine yuva kurdu vebal’in sığ sular bile isyan etti inledi hüznünden Deniz’in dibindeki canlıları sağır edercesine arşa yükseldi sessiz çığlıkların Martılar ağıt yaktı arkandan gün uykuya dalarken kıyılarda her kum tanesi her çakıl taşı göz yaşlarına boğuldu körpecik yüreğini sonsuzluğa uğurlarken Melekler el pençe divan durmuştu huzurunda tek emelleri tek arzuları o saf,duru,berrak ruhunu kirletmeden,incitmeden,örselemeden uçurabilmekti yıldızlara Nafize |