şairin hali
Rüzgârı saçlarından yakalarsa bir şair,
Sorgular sırlarını, ne varsa aşka dair. Çözerek hece hece, şiirine kondurur, En derin sızıları, mısralarda dondurur. Bazen güzel bir koku, kim bilir kimden sinmiş, Bazense bir göz rengi, tellerine ilinmiş. Hüzün ile örtülmüş, mazi olmuş anılar, Mehtapsız gecelerde, yaşanan tüm sanrılar. Dokunan parmaklardan, geriye kalan izler, Zülüflerin altında, saklanan nice gizler. Hazan yaprağı olup, dizelerde savrulur, Güze dönen mevsimin, ayazında kavrulur. Gergefte desen gibi, cümle cümle dokunur, Muhabbet dergâhında, dilden dile okunur. XXXXX Kimse bilmez şairi, yaşadığı hal nedir? Acılar sarmalında, kim bilir ne haldedir? Hangi sarı lalenin, endamına vurgundur? Neden mecnunlar gibi, böylesine durgundur? Hoyratça esen bir yel, kondurdu diye buse, Kıskanıp da telleri, düşmekte derin ye’se? Hüzün ile hasreti, işlerken nakış nakış, Dert mi olmuş içine, buğulanmış bir bakış. Bir mum gibi sessizce, için için yanmakta? Erirken yudum yudum, hala onu anmakta? Labirentler içinde, kaybetmiş mi çıkışı? Ondan mıdır ki böyle, çaresizce kalışı? Çektiği çilelerden bizar olmuşsa şayet, Sükûttan vaz geçip de niçin etmez şikâyet? XXXXX Gönüllü tutsaklığı, aşkı yaşayan anlar, Özgürlükten evladır, onunla geçen anlar. Ahu-zar eylerse de Hulusi’nin kelamı, Hakk’a eder niyazı, yâre söyler selamı. Bahar cemresi gibi, gönle düşen ateşler, Kararmış duyguları, yüreklerde ateşler. Gül cemalde benleri, görür “bende” olanlar. Benden öte ne görsün, aklı tende olanlar? Manasını kaybetmiş, âlemin köleleri, Mümkün müdür şairi, anlasın böyleleri? Muhabbet bağlarının, edalı sarı gülü, Meftun eder kendine, elbette ki bülbülü. Ne el ne kalem yazar, şiir yürek sözüdür, Hece cümle bahane, sevda işin özüdür. |