BİR ACI HİKÂYE
Dostlarım geçenlerde huzur evine gittim
Hüzünlüydü bir amca derdi ne merak ettim Birkaç kişiye sordum ’o hep böyledir’ dedi Daha da meraklandım acaba derdi neydi? Önce halini sordum sonra çöktüm yanına Rast gelmiştim demek ki en duygusal anına Başladı anlatmaya hayat hikâyesini Okuyunca anlarız yaşamın gayesini... ’Ne gelmeye mecalim ne gitmeye takat var Bir tek şu seccademin ön yüzünde şevkat var’ Böyle diyordu işte böyle diyordu amcam Hayat yıprattı bizi , öyle diyordu amcam "Huzur evi niye var?" diye atmış babayı O evlât ki unutmuş gece yanan sobayı.. Bir baba beş evlâda usanmadan bakarmış Yaşlanırsa o baba evlâtları bıkarmış O baba ki her gece üstlerini örterdi. Bu vefakâr babaya o çocuklar ne verdi? Ne çileler çekmişti oysa ki garip baba Şimdi ciğerlerini yakar yaktığı soba... On yıl önce karısı dünyadan göçüp gitmiş. Hayattaki son bağı en son umudu yitmiş. Kimisi mühendismiş kimisi doktor olmuş, Unutmuşlar babayı zevk-i sefaya dalmış... Kimi hayırsevermiş bayramlarda gelirmiş, Yanında on dakika otururmuş , kalırmış, Kimisinden dört yıldır hiç haber alamamış İşte o günden beri bu amcam gülememiş... Masmavi gözlerinde bir kaç damla yaş vardı. O anlattı içimde sanki bir savaş vardı. Bir acı hikâyenin son kesit filmiydi bu. Babanın imtihanı evlâdın zulmüydü bu... Ertuğrul Yıldırım |