karakalemle çizilmiş bir motel odasında dram filmlerinden çıkmış kadın tasvirini iliklediğim intihar adam figürleri şiirler boyu göçlerimin resmiyetsiz tutanaklarıydı
Diyarbakır’ın on gözüyle Mardin’de bir Süryani suretine çizerken hayatı sırtımda Karadeniz yeşilinden düş hırkam bir ülkeyi çocukların gözleriyle görmek isterdim
kederlerim binbir dünya zaten parmaklarımda devrimler saati hiç gitmeyeceğim yere kurar..beklerdim..
sabah adlı kadınların ekmek adamları uğurlamasında severdim insanları üşümüş kirli çocuklar inerken varoş merdivenlerinden gözlerindeki zeytin karasıyla açılırdım hayata
atlı karıncaya bindiğim eflatunlu bir şiirde Cudi’nin gözlerinden geçip Midyat’lı bir kızın kirpiğin de uyurdum
yol üstü uykularına saklanmış köylerin kasabayla arasındaki kilometreler kadar kısaydı vakit
Tanrı şahidimdir ki bir kardelenin hakikatiyle ölmek isterdim
ki seviyordum seni
selası okunan ölü anıları pişmanlıklar mezarlığına defneden sabıkalı eşkaldim
ve bir kentin yırtılmış yarasıydı yaşam
kimselere söylemediğim telaşlı bir sustu herşey kendimden uzaklara kaçtığım zamana denk gelirdi yitirdiklerim
say ki kentlerin kaburgalarını kırarak gitmişim ve yol arkadaşım yalnızlığın sesiyle dertleşmişim
ki seviyordum seni
kalkan gemileri seyreder gibi seviyordum uzatıyordum ellerimi köpüklerinden bakıyordun birdenbire aniden bir eskicinin resitali hep çingenelere havlayan köpekler ve ezgiler batırdığım tuzlu sular dövüyordu beni ansızın kendime geldiğim gibi seviyordum seni..
anlamak yetmezdi ki keje manaların en suratsız yeriydi ölüm kalım savaşları
oralarda vura, vura bitirdiler umutları uzaklarda ise arz ve arş hürriyet açtı
gidilmesi gereken yerlere aşk götüren geride bıraktığı cinayet insanlara karşı bir şerefti
bundandır ki mutluluklar mutlak bir hudutsuz dünya olacaktı..
kendi içinde denizin üstünde koşan dışında pahalı düşlere mağlup olana çocuk denir
tel örgülü oyunlarıyla seviyordum seni göğsümün lunaparkında kaydıraktan kayan yada pamuk şekerine bulaşmış pembe bir surattı sevdan hiç büyümesini istemediğim kirlenmemiş düşlerinde seviyordum seni
ve çarpmadan ve bölmeden ve eksiltmeden kafamı duvarlara vururcasına seviyordum seni..
ahh.! keje cepsiz beyaz elbiseyle kundaklanıp ninni duaları edileceği vakte kadar seveceğim seni
aşk İnce Memed’in Emine direnciydi Mem u zin kadar ulaşılamaz ve uçurumun kıyısına tutunmuş çiçeğin uğruna toprak olup kalmaktı köklerinin damarlarında
şimdi kaburgalarımın altında hiçbir alışkanlığı hiçbir tarifi barındırmayansın
ki İsa’dan önce İsa’dan sonra Nuh tufanından büyük sevdim seni..
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Diyarbakır’ın on gözüyle Mardin’de bir Süryani suretine çizerken hayatı sırtımda Karadeniz yeşilinden düş hırkam bir ülkeyi çocukların gözleriyle görmek isterdim
tel örgülü oyunlarıyla seviyordum seni göğsümün lunaparkında kaydıraktan kayan yada pamuk şekerine bulaşmış pembe bir surattı sevdan hiç büyümesini istemediğim kirlenmemiş düşlerinde seviyordum seni
Çok güzeldi..