Bir "HİSTERİ NÖBETİ"nden Arda Kalan
Bir nöbetin ardından ruha düştü hezeyan
Ya sus bitir herşeyi Ya da duyun sesimi İstersen unut gitsin; ama ne olur dayan Çünkü sende bulmuşken Gönül aşkın meyini Senin sustuğun vakit keserler nefesimi... Methal... Ne varlığa ispattır beşerin var olması Ne yokluğa delildir ölülerin yokluğu... Sükut... İçten içe ağlayıp hû çekince melekler Göklerden sağnak sağnak rahmet yağar gözüme Ben zaten Hay’dan geldim sükunet beni bekler Vuslata ramak kala hasret sığar özüme... Aşk... Leyla kimdi Mecnun kim Kerem kim için yandı? Söyle kimdi Yûsuf’un kuyusunun sahibi? Herkes O’nu ararken gönül kime inandı? Aşk Resul’e aşıkken yetim bir çocuk gibi... Tevekkül... Hallac’ın edasıyla zikrederken Rahman’a ’Enel Hak’ diyarında aşkımı yaşarım ben Pir Sultan nidasıyla şükrederken Rahman’a Dostlar bana gül atar, çağları aşarım ben Tahassür... Oysa biz susuzluğu yaşarken Kerbelada Hüseyin’in sabrıyla sınanan öksüzlerdik Oysa biz ağlıyorken okunan her selada Gözyaşı döktük diye kınanan öksüzlerdik Nihayet... Garip bir veda mıdır yanımıza kâr kalan Yoksa hazin sonların gölgesi mi yalnızlık? Sahi en baştan beri yokluk muydu var olan? Varlık yoksa, yokluğun ülkesi mi yalnızlık? |